Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

İş Yaşamının Kanseri – Kurumsal Mahkumiyet – Adil GÜRKAN

İş Yaşamının Kanseri – Kurumsal Mahkumiyet – Adil GÜRKAN
14.02.2022
348
A+
A-

Kurumsal mahkumiyet bir kanserdir.

Aklınızı ve ruhunuzu çürüten bir kanser.

İşin kötü tarafı, bu kanser fiziksel kanserden daha sinsidir ve daha fazla zarar verir.

Bakalım bu kurumsal mahkumiyet nasıl bir kansermiş?

***

İlk günün heyecanı tamamen bitmiş. İşletmeye hiçbir aidiyet duygusu kalmamış.

Sabahları işine ayaklarını sürüyerek geliyor.

Mesai sonrasında ise, işletmeden dışarıya, adeta hapishaneden tahliye oluyormuş gibi koşarak çıkıyor. İşe geliş ve gidişi adeta bir saatin tik takları gibi rutinleşmiş.

Renk yok. Anlam yok. Hayal yok. Hırs yok.

Ama her iki taraf da bu durumun adını koymayı erteliyor. İki taraf da, artık bitti, cümlesini seslendirmekten kaçınıyor. Zoraki, ama mutsuz bir evlilik gibi.

Bu noktada, alınması gereken bir karar var. Veda.

Ama iki taraf da bu veda kararını veremiyor.

İki taraftan birisinin bütün enerjisini toplayıp, karşı tarafa samimi ve saygılı bir biçimde, veda, demesi en doğru adım olacaktır.

Ama tam tersine, enerji ve zaman bu anlamsız ve işkence gibi beraberliği sürdürmek için harcanıyor. İşin kötüsü, bu beraberlikten hiçbir güzellik çıkmıyor.

Ruhlar zehirleniyor.

Bunun adı Kurumsal Mahkumiyettir

Burada, Esaretin Bedeli filmini anımsayalım. Red, Andy’e şunları söyler;

“ Biz artık Kurumsal Mahkumlar olduk. Bu kadar uzun süre burada kaldık ve artık bu kurum ile bütünleştik. Mutsuz olsak bile, bu kurumun dışındaki hayat bizi korkutuyor. Bu nedenle bu kurumda sonsuza kadar kalmayı tercih ediyoruz.”

Zihinlerdeki hapishanelerin duvarları, bu alışkanlıklardan ve korkulardan örülüdür. Bu duruma özel olarak şunu söyleyebiliriz. İş hayatında mutsuzluğun kaynağı, zihinlerde yarattığımız hapishanelerdeki esarettir.

Dünyaya bir bakın.

Küresel çapta ya da daha küçük ölçekte, başarılı olanların ilk adımı vedadır. Bunu daha keskin bir ifade ile, terk etmek olarak da tanımlayabiliriz.

Mutsuz olduğu alanı..

Önünü kesen çevreyi..

Şartlanmaları..

Korkuları.

Terk eden kazanır.

Dışarısı fırsatlarla dolu. Ama elini uzatmazsan yakalayamazsın. Elini uzatman için ise, o zihinsel hapishanelerin duvarlarını yıkman gerekir. Cesaretli ol.

Terk etmediğin sürece o kurumda bir pozisyonu haksız ve gereksiz yere işgal ediyor olacaksın. O pozisyona heyecan ve renk katacak bir adayın önünü keseceksin.

Sen orada olduğun için, o pozisyon o kurum için bir tümöre dönüşecek. Bunun yaratacağı acıdan sen de payını alacaksın, gerileceksin.

Bir tek soru sor kendine.

Bütün mesele bu cesur soruyu sorarak ilk adımı atmakta.

“ Neden korkuyorum?”

Doğru ya..

Nedir sizi korkutan?

Cesur bir adım atın.

Zihninizi ve kalbinizi özgürleştirmenin önündeki korkunun kaynağını merak etmiyor musunuz? Merak edin. Araştırın. Bulun ve o korkuyu yenin.

O korkuyu yendiğinizde, başınızı kaldıracaksınız.

Başınızı kaldırdığınızda, görebileceğiniz alanın neredeyse uçsuz bucaksız olduğunu fark edeceksiniz. Ufuklara bakacaksınız. Gözünüzün önündeki perde kalkacak.

Bu uzaklıklara baktığınızda, evrenin bambaşka renklerini göreceksiniz.

Zihniniz önünüze dev bir tuval koyacak.

Elleriniz hemen fırçalara, boyalara gidecek.

Size özel o tuvale dilediğiniz gibi yollar çizebileceksiniz. Dilediğiniz yola, dilediğiniz zamanda çıkacaksınız. Dilediğiniz yerde mola verebileceksiniz.

Bunun için değişin.

İş ve çalışmak ile ilgili bakış açınızı çağa uygun olarak güncelleyin.

Sizden bir tek var.

Size sunulan hayat bir tane.

Bu hayatın beslendiği tek alan iş değil.

Çalışmayı, hayatınızın merkezinden çıkarın.

Yerine sağlıklı ve mutlu yaşama arzusunu koyun.

Klasik ifade ile kendinize zaman ayırın. Bakın bu daveti küçümsemeyin. Kendinize gerçekten de zaman ayırın. Hem de ayırabildiğiniz kadar.

Mahkum olduğunuz kurumdan özgürlüğe ilk adım attığınızda..

Boşlukta kalmaktan korkmayın..

İlk denemelerde başarısız olmaktan korkmayın…

Yalnız kalmaktan korkmayın.

Çaldığınız kapıların açılmamasından korkmayın. Kim bilir, belki de o kapıları size açmayanlar kaybediyordur. Bir de böyle düşünün. Kendinizdeki değere inanırsanız, böyle düşünürsünüz ve kaybedenin onlar olduğuna inanırsınız.

Bir an gelir. Doğru yerde, doğru kapı açılır. Orada yeni bir hayat filizlenir.

Bu yolda yanınıza almanız gereken üç şey;

Umut. Cesaret. Moral.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.