Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

DUAYEN GAZETECİ BEDRİ EREL DEĞİŞİM DERGİSİ’NDE

DUAYEN GAZETECİ BEDRİ EREL DEĞİŞİM DERGİSİ’NDE
16.01.2019
804
A+
A-

   Mengen Beşler mahallesi kökenli olan ve Eregli’de yaşamını kaybeden Bedri EREL’in anısına röportajı paylaşıyoruz.

DUAYEN GAZETECİ BEDRİ EREL DEĞİŞİM DERGİSİ’NDE

21 Haziran 1957’de kurulan Şirin Ereğli Gazetesi’nin kurucusu Duayen Gazeteci Bedri Erel, Değişim Dergisi’nde “Tarihe Tanıklık Etmek: BEDRİ EREL” adlı röportajda yer aldı.

21 Haziran 1957’de kurulan Şirin Ereğli Gazetesi’nin kurucusu Duayen Gazeteci Bedri Erel, Değişim Dergisi’nde “Tarihe Tanıklık Etmek: BEDRİ EREL” konulu röportajda yer aldı.

Değişim  Dergisi Sayfa Editörü, Değişim Gazetesi Muhabiri, Ereğli basın camiasının yakından tanıdığı başarılı Gazeteci Hüseyin Aksakal tarafından Değişim Dergisi’nde röportaj yer aldı.

Gazeteci Hüseyin Aksakal tarafından kaleme alınan “Tarihe Tanıklık Etmek: Bedri EREL” adlı röportaj şu şekilde:

Bedri Erel, Zonguldak’ta doğdu. Çocukluğu, ilk gençliği tek parti döneminde geçti.  Türkiye’nin çok partili rejime geçtiği 1946 yılında mürettip olarak Türk Sesi gazetesinde mürettip olarak çalışmaya başladı. Demokrat Parti iktidarının ilk günlerine önce bu gazetede, sonra da kendi kurduğu Şafak gazetesinde tanıklık etti. 1960 ihtilaline, Erdemir’in kuruluşuna, Kore Savaşı’na, Kıbrıs Harekatı’na, Muhtıra dönemine, bugün 12 Eylül Öncesi adıyla bilinen siyasal gerilim ortamına, 80 ihtilaline, daha birçok döneme tanıklık etti. 54 yıl aralıksız gazetecilik mesleğini ifa ettikten sonra 2000 yılında emekliye ayrıldı. Erel’in bu uzun maratonu esnasında birçok ünlüyle yolu kesişti, birçok olayda aktif rol üstlendi.

Değişim Dergi Editörü Hüseyin Aksakal,  Bugün 86 yaşında Ereğli’de yaşamını sürdüren Bedri Erel’i ve onun içinde yaşadığı değişim dünyasını, o olaylar resmi geçidi içinde üstlendiği misyonu,  duayen gazeteciye sordu.

Bedri Erel 17 Temmuz 1932’de doğduğunda, Cumhuriyet daha onuncu yılını doldurmamıştır.  Cumhuriyetin Kurucusu ve İlk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, devrimlerine devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin ilk başbakanı İsmet İnönü 4. Dönemindedir.  Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesine iki yıl vardır.  Erel’in çocukluktan çıktığı dönem, Atatürk’ün ölümünden sonra başlayan Milli Şef dönemidir. Genç Bedri Erel, Zonguldak’ta ilkokulu okuduktan sonra Sanat Enstitüsüne başlar. Ardından bu okulu bırakarak Zonguldak Ticaret Lisesi’nin orta kısmını bitirir.İlginç bir tesadüf eseri, Türkiye’nin çok partili rejime geçtiği 1946 yılı, aynı zamanda Erel’in Zonguldak’ta yayın yapan Türk Sesi gazetesinde babasının asker arkadaşının tanıdığı vasıtasıyla girdiği Türk Sesi gazetesini çıkaran Bingöl Matbaasında mürettiplik yaparak başlar. Türk Sesi’ndemücellitliğe başlar.  Bu iş için gerekli, giyotin denilen kağıt kesme makinasının bulunduğu küçük bir mücellithane kurar.

Erel’in yaşamındaki önemli olaylar, Türk siyasal tarihinin temel nirengi noktalarıyla tuhaf bir benzerlik arz eder. Çok partili rejimin ikinci seçimi olan ve ilk kez CHP dışında bir partinin iktidara geldiği 1950 yılında askere gider. Önce Trabzon Sarıkışla’da temel eğitim görür, şöför eğitimi alır, eğiticilik yapar.  Bu yılları anlatırken Erel, “Altmış, yetmiş delikanlı yetiştirdik orada. Güzergahımız Samsun Alaçam ve Giresun arasıydı. Enteresan yollarımız vardı. Koçboynuzu diye bir yer vardı iki araç yan yana geçemezdiniz. Güzel yerlerdi.” diyor. Erel, askerliğinin kalanını ise Erzurum’da yapar.

21 YAŞINDA İLK MATBAA TESİSİ…

Askerlik süresinde, Demokrat Parti, kendi programını yürürlüğe koymuş, iktidar imkanlarını elinde tuttuğundan yerelde etkisi gün geçtikçe artmıştır. Askerden terhis olduğunda, bir sürpriz beklemektedir  Genç Erel’i…  Subay kökenli dayısı, ‘Geldiğinde daha iyisini alırız’ diyerek mücellithanesinde bulunan bıçağı satmıştır. Erel bu yüzden başka işlerde çalışmaya mecbur kalır. Bir dönem, postanenin önünde para karşılığı mektup ve dilekçe yazar bir tanıdığıyla.

Sonunda Ticaret Odası Başkatibi Nejat Muhsinoğlu, Erel’in terhis haberini alır ve çıkardığı Küçük Gazete’de çalışmaya “Gel matbaa var burada, çalış” diyerek davet eder. Genç Erel bir buçuk sene burada çalışır.1953 yılı sonlarında Zonguldak’ta avukatlık yapan Bülent Aytan adındaki aile dostuna, matbaa kurma fikrini açar: “Ben elalemde çalışmak istemiyorum’ der. Aytan, “Ne lazım sana” diye sorar.  Erel ihtiyaç listesini çıkarır. Demir çarık, demir asa İstanbul yoluna düşülür. Erel o günleri şöyle anlatıyor:

“Zonguldak’ın o zamanki gazetelerinin tüm baş bayisi Sabri Özakar vardı. Bize matbaa makinelerinin satıldığı yerleri gösterdi ve bir GrafoPress, Bıçak, yeteri kadar hurufat, komple bir matbaa teşekkülü aldık. Çok ucuzdu o zaman. Sabri Özakar, bunları 60 ila 150 lira arasında değişen taksitlerle bunları almamızı sağladı. Bülent Aytan ortak değil, çalışarak ödedim hepsini.  Gencim, iyi bir hamle yaptık.  1955’te de gazeteyi kurduk. Yazı işleri müdürümüz Bülent Aytan oldu.”

TARİHİN AZ BİLİNEN BİR DÖNEMİ: MMM TOPLULUĞU

1955 yılı Mahalli İdareler Genel Seçimleri öncesinde, Zonguldak Belediye Başkanı CHP’li siyasetçi Hakkı Hilalci Zonguldak Belediye Başkanıdır. Ancak Demokrat Parti iktidarı kendisini iyiden iyiye hissettirmektedir.

O günlerde tüm ülkede kitle iletişim araçları sınırlıdır. Zonguldak’ta yazılı gazeteler, düzenli olarak Anadolu Ajansı haberlerini veren Devlet Radyosu var.  Türk Sesi, Türkün Sesi, Ocak gibi günlük yayın yapan üç gazete var. Haftalık gazeteler arasında Erel’in Şafak Gazetesinin yanında, Tosun ve Kıvılcım adında iki gazete daha yayın yapıyor.  Erel Kıvılcım’ı “Kıvılcım gazetesinde çalışanlar idealist çocuklardı. Aşırı solcu bir gazeteydi, bin 500 gazete satarlardı. Kendileri satıyorlardı. Trenlerle giderler, trenlerle satarlardı. Maden işçileri okuyordu. Şu an için düşünülemeyecek bir şey bu” ifadeleriyle anlatıyor.

Erel ve haftalık yayın yapan gazetesi, bu dönemde çok zor bir tercih yapar. Bu iki partinin adayını değil, seçime bağımsız olarak giren Mustafa Tamer’i destekleme kararı verirler.

Erel bu günleri “Bülent Beyin Yazı İşleri Müdürlüğünde bağımsız bir kadro kurduk mahalli seçimler için. Rahmetli Mustafa Tamer vardı.  Mustafa Tamer bağımsız olarak bir kadro kurdu belediye için.  Seçime girdiler. Biz de bunu destekleme kararı aldık Bülent Beyle.  Belediye Meclisi de, Meclis de bağımsız  olmak üzere kazandılar.  Enteresan olay da MMM topluluğu adını verdik bunlara. Kazananların adının tamamı M harfi ile başlıyor.” cümleleriyle anlatıyor.

MİLLİ KORUMA KANUNU GÖLGESİNDE…

Erel, Mahalli İdareler seçiminin ardından CHP’ye yakınlaşır. CHP Karaelmas Bucak Başkanlığı görevini üstlenecek kadar yakınlaşır bu partiyle. Partinin il genelindeki tüm üst düzey yöneticileri ile yakın ilişkiler içine girer.  Gerek kendisi, gerek Bülent Aytan, muhalif kimliğiyle tanınır. 1957’ye kadar bu tutumu sürdürürler. Bu arada haftalık gazeteleri tutulmuş, epey bir tiraja ulaşmıştır.

Bu dönemde bugün artık bilinmeyen birçok uygulama yerel basını etkilemektedir. Öncelikle Demokrat Parti, muhalif tutumlu kesimlere karşı eski hoşgörüsünü yitirmeye başlamıştır. Hükümeti ellerinde tuttuklarından kamu kurumlarının ilanlarını kontrol olanakları vardır. En önemlisi de basının kağıt edinmesi, “Milli Koruma Kanunu” deniler bir rejim çerçevesinde mümkün olabilmektedir.

Millî Koruma Kanunu, dönemin ekonomisi sebebiyle Ocak 1940’ta Cumhuriyet Halk Fırkası iktidarının çıkarttığı ve hükûmete fiyatları saptamada, ürünlere el koymada, hatta zorunlu çalışma yükümlülüğü getirmede sınırsız yetkiler veren yasaydı.  Devlet müdahaleleri bu yasayla meşruiyet kazanıyordu. Hükümet, ekonominin gidişatı için gerektiğinde kurumlar oluşturabiliyordu—Petrol ofisi, Et Balık Kurumu bunlardandır—ve piyasayı çok sıkı şekilde denetleyebiliyordu.

Erel’in gazete kurduğu dönemde, ekmek, yağ gibi temel ihtiyaç maddeleri gibi, gazete kağıdı da aynı kanun kapsamında karneyle ya da kuponla verilmektedir. Milli Koruma Kanunu çerçevesinde, yayıncı kuruluşlar kağıdın ne kadar geldiğinin, ne kadar kullanıldığının hesabını devlete vermekle mükellefti.

O günlerde gazetelerin gelirleri, Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ)nin verdiği reklam ve ilanlar, bağımsız adayın görev yaptığı belediye ilanları ve kısıtlı da olsa reklam gelirlerinden, ayrıca, abonelik ve sokakta satış yoluyla gerçekleştirilen tiraj gelirleri vardır. Erel, “Delikanlılar sokakta şahane satış yaparlardı. Bin gazetenin üzerinde satış vardı. Şimdi bir tane satamazsın böyle” diyor.

KIRK SATIR MI, KIRK KATIR MI?

1957 yılının başlarında, zamanın Demokrat Parti İl Başkanı Necati Tanyolaç, işlettiği eczaneye çağırır Bedri Erel’i. Erel, görüşmenin altından neyin çıkabileceğini bilmemenin endişesi içinde icabet eder davete. Zonguldak küçük yerdir, herkes birbirini tanımaktadır. Bu çerçevede Erel ve Tanyolaç arasında da tanışlık ilişkisi vardır. Fakat siyasi gerginliklerin yol açtığı husumetlerin de eksik olmayışıdır bu tedirginliğin sebebi. Erel bu görüşmeyi şöyle naklediyor:

“Tanyolaç’ın Eczanesine gittiğimde, ‘Sana küsmeye başladık, kendini CHP’ye dayadın, Rahatsız oluyoruz’ dedi.

‘Ben sizi rahatsız edecek bir şey yapmadım, yapmam’ dedim.

O zaman, ‘sana üç teklifim var’ dedi. “Birincisi bizden tarafa geçeceksin. Seni istiyoruz, kalemleriniz güzel, kadronuz güzel, ideal bir çalışmanız var’ dedi.

Ben, teşekkür ederek  ‘Alternatiflerimiz nedir?’ diye sordum.

‘Geçmezsen, Milli Koruma Kanunu var, seni hapse atarız, dedi.  Kağıdı nereden aldığının hesabını vereceksin.. İkincisi Baban EKİ’de çalışıyor. O da Halk Partili, İnönücü. Baban Hasan Tahsin Erel’i işten, oturduğu lojmandan çıkartırız. Geçersen kağıda boğarız seni. Üçüncüsü de seni ilçelerden birine göndeririz” dedi. ‘Şehirlerde Demokrat Parti ne derse o oluyor.  Kağıt veririz, makinelerini istediğiniz şekilde yenileriz, gazeteni günlüğe çeviririz, sana abone buluruz. EKİ yeter” cümlelerini kullandı.

Kendisine ‘Teşekkür ederim, babamla konuşayım size dönerim’ dedim.”

EREĞLİ FİKRİNİN KÖKENİ…

Erel’in evine kafasında binbir düşünce ve sıkıntı ile döndüğünü hayal etmek zor değil. O günlerde malulen emekliliğinin ardından yeniden EKİ’ye dönen babası Hasan Tahsin Erel’e  konuyu açtığında, baba Erel, kısaca, ‘Karar senin evladım,’ der.  Erel, o dönemde CHP Zonguldak Merkez İlçe Başkanı Burhan Karaçelik’in de aralarında bulunduğu partili arkadaşlarıyla görüşür, onlar teklifi kabul etmemesi yönünde telkinde bulunur.

Fakat güçlü bir hükümetin yönettiği bürokratik canavara doğrudan hayır demek de kolay değildir. Tanyolaç cevabın niye gelmediğini sormak için arayınca kendisine “Bu iş olmayacak gibi,” der. Tanyolaç, genç Erel’in tedirginliğini anlar ve “Tamam sana kızmayacağız, sana yine iyilikler yapacağız’ der.

O günlerde kamu ilanları bölgelere ayrılmış, gazete çıkaran yayıncı kuruluşların, bu bölgelerden birine hizmet vermesi söz konusu olmuştur. Tanyolaç ikinci görüşmede Erel’e kendisini Ereğli’ye göndermeyi teklif eder.

Erel, “ Ben de Süheyla Erel ile yeni evlenmişim. O zaman çocuğum yok. Rahmetli eşim öğretmendi.  ‘Ereğli’de ne yaparım, tanımadığım bir yer’ diye düşünüyorum. Gelik, Üzülmez, Kandilli ayrı bölgeler oldu o zaman. Her belde kendi işini kendisi yaptıracak. Tanyolaç ‘Ben bu konuda yardımcı olurum’ dedi. Biz de hangi bölgeyi kaparız diye düşünüyoruz matbaacılar.  Kendisine teşekkür ettim ve düşünmek için yeniden zaman istedim” diyerek o anı anlatıyor.

Bedri Erel, ertesi gün taksi tutarak Devrek üzerinden Ereğli’ye gelir.

SANAYİ KENTİ ÖNCESİNDE BİR  BALIKÇI KASABASI…

Bugünün yüz bini aşkın nüfusu, Erdemir ve çeşitli sektörel ürünleriyle Karadeniz Ereğli’sinde yaşayan bir sakini, Erel’in geldiği o 1957 ilkbaharı günlerini, o günlerin Ereğlisi’ni hayal etmesi kolay değil.

Vilayet merkezi ile ulaşım, Erel’in gelirken kullandığı Devrek Yolu üzerinden sağlanmaktadır. Henüz Ilıksu’danTepeören’den, Bayat, Aslançeşme, Kandilli üzerinden gelen eski Zonguldak Ereğli yolu yoktu.  Ulaşım anlamında en önemli araçlar, EKİ’ye köylerden işçi getiren Paso arabalarıdır. Zonguldak Merkez ilçeden, İzmirliler denilen bir firmanın otobüsü haftada iki üç kez Ereğli’ye sefer düzenliyordu.

Aynı dönemde denizden de ulaşım sağlanıyordu merkez ve Ereğli arasında. Deniz motoru var, sebze ve yolcu taşırlardı. “Beni deniz tutuyordu. Makineleri denizden getirdik buraya. Orada Balıkhanede bakırlarla, kurşunla yapılmış bir balıkçı iskelesi vardı. Bu iskeleye kömür şileplerinin yanı sıra, İstanbul-Trabzon arasında sefer yapan yolcu vapurları da uğruyordu.  Belediye faaliyetlerinin nasıl yürüdüğünün en önemli göstergesi, O günün koşullarında belediyelerin temizlik işlerini at kullanarak yapmasıdır” diyor Erel.

O günün Ereğli’sini anlamak isteyen biri için Erel’in anlattıklarından şöyle bir tarif çıkarılabilir. Şu andaki Meydanbaşı yokuşu dar bir sokaktı. Yokuşun üst tarafından başlayarak Erdemir Caddesi yönünde hiç bina yoktu.  Diğer tarafta en uç nokta, bugünkü Mevkisine kadar uzanan Yalı Caddesiydi. Pençes yönünde ise Beyçayırı’nın gerisinde konut veya başka kentsel bir yapı bulunmuyordu. Yerleşim alanları arasında en önemli mıntıka, Orta cami bölgesindedir.  Profesör Mübeccel Kıray’ın “Bir Balıkçı Kasabası” diye tanımladığı yerleşimin coğrafi sınırları bu dört noktanın oluşturduğu dikdörtgenin içerisidir.

Yalı Caddesi’nde, sur duvarı ve o dönemin eski evlerinden bir kısmı hala zamana direniyor. 1950’lerin ikinci yarısında sahilde İş Bankası, Orman İşletmesi, Mustafa’nın kahvesi, biraz ileride Deniz Yolları Acentesi vardır. Muzafferiyet Oteli diye tek bir otel, Sabit Duran’ın Memleket Eczanesi ve Dündar ve Süheyla Güçeri’nin Ereğli Eczanesi vardı.  Küçük bir devlet hastanesi binası da vardı ve Erel burayı “Çok nezih bir hastaneydi, güzel, pırıl pırıl bir yerdi” diyerek hatırlıyor.

Sanayi anlamında EKİ Armutçuk Müessesesi dışında tesis yok. Osmanlı çileği üretiliyor, balıkçılık yapılıyordu. Bugünkü sobacılar çarşısı ve bağlantılı sokakların içinde bulunduğu bir ticaret bölgesi ilçenin ekonomik olarak kalbini oluşturuyordu.

ŞİRİN EREĞLİ’DE YENİ BİR DÖNEM: ŞİRİN EREĞLİ…

Erel, Ereğli’ye yerleşmeden önce Kandilli’ye de gider, bu dönemde Gürbüz Fındıkgil, Erel’e Kandilli’ye yerleşmesini söyler ama genç gazeteci, ilçe merkezini tercih eder. Bedri Erel, Ereğli’ye, ilçede askerlik yapmış Sarı Kemal diye bir tanıdığıyla gelir.

Bu sırada eşi Süheyla Hanım, büyük oğlu Tahsin’e hamiledir.  Tahsin’in doğumundan sonra, ailenin yeni üyesinin kırkı çıkmadan Ereğli’ye gelirler, Ortacami’de Raif Hoca’nın evinin alt katına yerleşirler.

Yerleşme süreci de kolay değildir hani:

“Yerleşmeden önce belediye reisi Kamil Erdem’e gittik. O bütün yönetimi topladı. ‘Kardeşler, size bir delikanlı tanıtacağım, bize yakın olacak inşallah’ dedi. Eski belediye dükkanlarından iki üç tane verecek bana. Ben ‘Ayrı ayrı olmasın, tek yer olsun, ücretli olsun’ dedim. Ücretsiz olursa bağımlısın, ücretli olursa bağımsız olursun.  Sait Öztürk’ün sobacılar çarşısında, bugünkü Adidas’ın olduğu yerde üstte Jandarma komutanlığı, altında terziler, altında da üç dükkan var. Bu üç dükkanın ikisinde ben varım. Mahir Fındık’ın babası var öbüründe.  İkisinin kirası kırk lira.  Camiyle karşı karşıya en merkezi yer burası. Makinelerimizi kurduk. 21 Haziran 1957’de Şirin Ereğli’nin ilk sayısını bastık. Şirin Ereğli diye bir tabir yok o zaman. Biz çok beğendik Ereğli’yi, Ereğli çok güzel bir yer.. O yüzden Şirin Ereğli dedik. Benden evvel, Zonguldak il yönetimindeki Necati Tanyolaç’ın burada eczacılık yaptığı dönemde, emekli bir Albay, Ereğli Postası diye gazete çıkarmış.  Ereğli’de ilk çıkan gazete budur.  Albayın ismini hatırlayamıyorum.  Bizim gazetenin ilk sayıları ve Zonguldak’ta çıkarttığım şafak gazetesinin tamamı, Konya Üniversitesi arşivinde var.”

“KORE HARBİ’NDE YAZILAN  ‘DESTAN’LAR!”

Bedri Erel, Şirin Ereğli’yi kurduğunda, 25 yaşındadır.  Zonguldak’ta ilk gazetesini kurduğunda ise sadece 22 yaşındadır.  Bu genç yaşta iki gazeteyi matbaasıyla birlikte kurabilmesini, askerlik öncesi yayıncılık tecrübesine bağlıyor Erel. Ereğli’ye geldiğinde iki matbaası vardır. Biri Zonguldak’ta, biri Ereğli’dedir bu matbaaların. Zonguldak’tan sadece Grafopress marka Çekoslovak malı baskı makinesini getirir. Hurufat takımları, giyotin gibi makineleri sıfırdan alır.

Erel, Şirin Ereğli Gazetesi’ni önce haftalık çıkarır, sonra iki yıl geçmeden günlük yayınlamaya başlar. Ereğli’de CHP’lilerden beklediği muhabbeti bulamaz. Tam tersine, Demokrat Partililerle daha yakın ilişkiler içinde  olur.  Abdülkadir Karadeniz, Hayri Yıldırım gibi eşraftan kişilerle sofra arkadaşlıkları kurar. O günlerde Yalı Caddesi’nde Hasırlı adında içkili bir lokantada sohbetler edilir.

Ereğli’de iyi ilişkiler kurduğu bir başka kurum da Askeriyedir. Şirin Ereğli askeriyenin manevra ilanları için “Askeri Tulu Arzı Final” diye denizcilere yönelik duyurular yayınlar. Fatura getirip götürürken sıkı dostluklar kurar.  Bu yıllarda gazetelerin tek geçim kaynağı gazete değildir.  Birtakım kişiler yaşamda gerçekleşen ilginç, heyecan uyandırıcı olaylar veya uydurulmuş öyküler bulunduğu iki taraflı “Destan” adlı bugünün A4 kağıdı boyutunda sarı kağıda basılmış materyalleri de satmaktadır. Erel, Değişim Muhabiri Hüseyin Aksakal’ın “Siz yazdınız mı?” sorusu karşısında “Kendim yazmadım ama çok bastım. Birisi yazıyor, bize getiriyor. Kore harbinde Kıbrıs harbinde ne destanlar yazılırdı. Bunu iyi ki hatırlattınız, benim hiç aklıma gelmeyen konuydu bu” ifadelerini kullandı.

“DEVE FAHRİ ELEKTRİKLERİ AÇ!”

Türk siyasi tarihi açısından 27 Ekim 1957 seçimleri çok önemlidir. Demokrat parti yüzde 47,9 ile bu seçimden zaferle çıkmış gibi görünse de, 79 milletvekili kaybetmiş, 424 milletvekili çıkarabilmiştir. CHP de oyunu  yüzde 41’e yükseltmiş, sandalye sayısını 31’den 147’ye çıkartmıştır.

Demokrat Parti, %47,9’luk oy oranı ile birinci parti olarak Meclis’e girse de sandalye sayısı 79 azalmış ve 424’e inmiştir. Buna karşılık CHP, aldığı %41’lik oy oranı ile sandalye sayısını 147 artırarak 31’den 178’e çıkarmıştır.

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi aslında. Demokrat Parti ve muhalefet arasında ipler bu seçim öncesinde iyice gerilmişti. Seçimlere bir hafta kalmışken, 20 Ekim 1957 tarihinde İsmet İnönü’nün Taksim’de yapacağı miting için meydanda 300 bini aşkın insan toplanır. Ne hikmetse İnönü’nün konuşma yapacağı kürsüye bir türlü elektrik temin edilemez. İnönü, bunun üzerine mitingden vazgeçip, basın toplantısı ile yetinmek zorunda kalır.

Bu sırada, Halk Partili Gazeteci Genç Bedri Erel, İnönü’nün mitingini haber yapmaya çalışmaktadır.  Pahalı uygulamalar olduğundan, steno yoktur, teleks yoktur. Erel Anadolu Ajansı’nın İstanbul temsilcisi ile temasa geçiyor, bilgileri telefonla alıyordu.  Bu yöntem hızlı olmakla birlikte, yazım sırasında yetişmeyen ifadeleri aktarmak mümkün olamıyordu.  Erel, “Belki ancak yüzde ellisini yazabiliyorduk” diye anlatıyor.

Tam mitingin başlayacağı saatlerde Ereğli’de de elektrikler kesilir.  O günler için memleketin trajikomik halini Erel, “ Kamil Erdem’e koşuyorum, ‘Kardeş sen ihanet ediyorsun’ diyor. Sonra ’Açtıracağız’ diyor. Deve Fahri var o zamanlar, telefon ediyor, ‘Bedri Beyin elektriğini açıverin, bir saat, fazla değil diyor.  Bitince teşekkür etmek için arıyoruz belediye reisine” şeklinde naklediyor.

O günlerde Şirin Ereğli, yayın yasakları  nedeniyle bazı haberleri yayınlayamaz. Ankara’daki 555K Olayı da bunlar arasındadır. Erel, polisin ve savcıların yasakları tebliğ ederken son derece nazik tutumlar içinde olduğunu hatırlıyor.

“İHTİLALİN AYAK SESLERİ…”

1960 yılına gelindiğinde, Erel’in işleri bozulmaya başlar. Demokrat Parti’ye çatmasından ötürü ilanları kesilmeye başlar. İlanlar valilikten dağıtılmaya başlanır, Erel Zonguldak’a ısrarcı olur ama nafile. Darboğazı aşmak için kırtasiye ve bijuteri dükkanı açar.

Bedri Erel, o günleri şöyle hatırlıyor:

İhtilal öncesinde askeriyeyle arası çok iyidir. Bu durumu, “ Tevfik İnci Paşa vardı tuğamiral. Çok muhterem bir insandı. Hatta bana ödül olarak armasını verdi. Çilekli bir armaydı bu o zaman. Halen durur o. Onu çok ileri zamanlarda eski yazıhanelerimde astığımda gören paşalar ‘Bunu kim verdi’ diyenler olmuştur.  Askeriyeyle ilişkim iyiydi. Askeri personelle çok iyiydi. Faturalar götürüp getirirken tanışmalar olurdu.  Muzaffer Albay vardı. Muzaffer Yangöl Albay,” ifadeleriyle anlatıyor Bedri Erel.

KİBAR SAVCILAR, AĞIR YASAKLAR, DEĞİŞEN TUTUMLAR

27 Mayıs 1960’ta Türkiye Cumhuriyeti Demokrasi Tarihinin ilk askeri ihtilali gerçekleşir.  Başbakan Menderes ve bakanların idam edilmesiyle sonuçlanan süreç içinde, Erel de sıkıntılardan nasibini alır.. Bugün tahayyül edilmesi zor olan o dönemi, “Yasağın da yasağı vardı. O günlerde Rahmetli Ahmet Naim Çıladır var gazetenin başında. Onunla çok çalıştım. Yasakların yasak olduğunu da yazamıyorduk.“ diye anlatıyor.

ERDEMİR GELİYOR…

Küçük bir sahil kasabası olarak geldiği Ereğli, Erel’in gelişinin hemen ardından şeytanın bacağını kırmaya başlar.  Erdemir – Ereğli Demir Çelik Fabrikaları Türk Anonim Şirketi,-600 milyon lira sermaye ile 1961 yılında, Sümerbank, Karabük Demir Çelik İşletmeleri, Türkiye İş Bankası A. Ş., Ankara Ticaret ve Sanayi Odası ile AmericanCoppersAssociates firmasının ortaklığında kurulur. Türkiye‘de yassı ürün üreten ilk tesis olan Erdemir, 1965 yılında faaliyete başlar.

Bu ekonomik sıkıntılarla boğuşan Erel için yeni bir başlangıçtır:“Erdemir’in kuruluşundaki kamulaştırma ilanları bizi kurtardı. 440 lira. Makinemi aldım. Bıçağımı aldım. Zımba makinesi aldım. Şu anda onu alamazsın 440 liraya. Her şeyi yeniledik.  Bir  birbuçuk ay devam etti ilanlar. Erdemir için Ereğli’ye ilk gelişler, 59’da başladı. Amerikan Coppers firması geldi. Üç dört kişi, Kamil Erdem, Dündar Güçeri, Mustafa Dönmez, Hayri Yıldırım, Kenan Pestilci gibi kalburüstü kişiler buraları dışarıdan, deniz üzerinden motorlarla gezdiriyoruz. Bir sefer de değil, Birkaç kez gezdiriyoruz. Mülk sahipleri bunlar.  O zaman uzunkum, yarısı kum, arkası bataklık. Bugünkü İstanbul Yolu Elmatepe’ye kadar bataklık. Derenin alüvyonlarıyla dolmuş bir alan. Filtepe’yi gelir gelmez dozerlerle kaldırdılar.  Gülüç’ün ucunda. Elmatepe de yok. Bir kısmı duruyor şimdi. Gülüç’te ambarlar kısmının olduğu yerdeydi Elmatepe.

Erdemir kurulurken istemeyen çoktu. Çuval fabrikası için bunlara söz verilmiş. Çuvalın fabrikası olur mu? O kurulsa razıydık. Sivas’a gidecekti Erdemir. Bizi deniz ve Çatalağzı elektrik santrali kurtardı, kömür de var. “

BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR’IN SESİNDEN  ŞİRİN EREĞLİ…

Erel, 1960 sonrası süreçte, basın üstündeki baskılarda önemli ölçüde azalma olduğunu anlatıyor. Talat Aydemir’in ihtilal girişimi esnasında bir dönem yasakların arttığını ama hafif atlatıldığını ifade eden Bedri Erel  bu günlerde radyo haberlerinde de kendisinin yaptığı haberlerin yayınlandığını anlatıyor.

“1974’te Kıbrıs Harekatının haberlerini de  radyoyla yaptık, Anadolu Ajansıyla yaptık. 60 ihtilalinde de. Bu enteresan bir olaydır. Günlük buradan arabayla verirdik, akşam ajansında Basın Saati vardı. Behçet Kemal Çağlar oradan okurdu.  Bizim gazetelerimize de çok yazmıştı o. O okurdu radyodan haberlerimizi.  Türkiye’nin pırlantası diye hitap etmişlerdir Şirin Ereğli’ye. Haftanın çok günü Şirin Ereğli nadirdi anılmaması basın saatinde.  Bir dönem Cumhuriyet’in Ereğli temsilciliğini yaptım ama kısa sürdü. Yine de değerli oldu. Telefonlar otomatiğe döndü bu arada. Yine çevirmeli.”

TİCARET ODASI KURULUYOR…

30 Aralık 1974’te Karadeniz Ereğli’de bir Ticaret ve Sanayi Odası’nın kuruluşu için Kaymakamlık makamına müracaat eden altı kişilik müteşebbis heyet içinde Bedri Erel de vardır. Heyette Erel haricinde, Ruhi Cöbekoğlu, Mustafa Arık, Recep Bartu, Turan Özyağcı ve Ali Genç bulunmaktadır.

Kaymakamlıkca Meslekleri Gruplandırma Kurulunda Asil Üye Olarak; M. Ruhi Cöbekoğlu, Mustafa Arık, Şeref Yazıcı, Turan Özyağcı, Bedri Erel, Yedek Üye Olarak, Ertan Erkişi, Turan Kayalı, Ali Kemal Akdeniz, Adil Atay, Mete Özdemir’in görevlendirmeleri uygun görülür.

Erel, “Ticaret Odası kurulurken altı yedi kişi eşraftan karşı çıktı. Zonguldak’taki başkatibi şahsi paramla yatırdım Elif Otel’de.  Helal olsun. İnönü ile bir arada olduğumuz fotoğrafta onlar da vardı. O heyet anı zamanda burada yüksekokul kurmak için boş arazi de verdi bize. Kepez tepesinde namütenahi yerler vardı Üniversite için. Fakat yine Ereğlili siyasetçiler, okulu Zonguldak’a kaydırdı. Biz onun için İnönü’den söz almıştık, avukat kökenli siyasetçi işi engelledi” diyor.

YERLİ MALLARI KAÇAK OLUR MU?

Sonra demokratik siyasi hayatın en büyük kesintilerinden 12 Eylül dönemi gelir. Darbe yapıldığında Bedri Erel birtakım malzemeleri temin için İstanbul’dadır. Dönüşte Düzce’de bir arkadaşına uğrar köfte yemek için. Arkadaşı tedirgindir…

“ Nereden geliyorsun dedi,  İstanbul’dan dedim. Haberin yok mu dedi, sen doğruca Ereğli’ye git dedi.  Ne oldu derken, senin dükkan basıldı dedi. Askerler bastı, gelen gideni koymuyorlar dedi. Yerli malı televizyonumu bile kaçak diye aldılar. Mallar emniyete gitti, yeddiemine alındı. Beni mahkemeye veriyorlar, suçlama kaçakçılık. Hayatımda böyle bir şey yok. Her şeyin makbuzu var. Hepsi yerli malı. Yerli bir televizyonum var.   Ereğli’de iki üç tane vardı. Onu bile kaçak diye aldılar. Türk Malı yazıyor üstünde diyorum, sahtekarlık yapmışlar diyorlar. 28-30 gün yattım. Mahkeme beraat, malların iadesi kararı verdi. 12 Eylül’ün acısını çektim.”

“ŞANTAJCIDAN GAZETECİ OLMAZ”

Erel, sohbetin sonunda Hüseyin Aksakal’a 1946 yılında başladığı gazetecilik mesleğini  2000 yılına dek sürdürdüğünü, eşini yitirdiği kazadan sonra, oğulları gazeteyi kimin çıkaracağına karar veremediği için yaşanan bir iki haftalık ara haricinde sürekli yayın hayatında olduğunu anlattı.

 

Erel, bugünün basın ortamını değerlendirirken iseEreğli’de basının yozlaşmaya başlamasının temelini, Erdemir ve belediyeden ilan alacağım diye aynı kişinin farklı gazeteler kurmasına bağlıyor.  Duayen Gazeteci, “Bu kişilerin, bayramlarda bayram ilanı basayım mı diyor gazeteci, 50 liraya diyor. Öbürü on liraya basarsan bas diyor. Bunu nasıl kabul edip basıyorsun” diyor. Erel, ilçede şantajla iş görmeye çalışan bazı kişiler bulunduğunu savunarak, “Bunlara gazeteci diyemiyorum. Çok kötü bir şey” dedi..

Kaynak:Degişim Dergisi

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.