Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

Haftanın Konuğu – Selahattin İşli( http://www.mengenarsiv.com/contents.php?id=2283)

Haftanın Konuğu – Selahattin İşli( http://www.mengenarsiv.com/contents.php?id=2283)
05.11.2015
2.083
A+
A-

 

http://www.mengenarsiv.com/contents.php?id=2283

 

selahattin işli

Selahattin İşli 2004–2005 Avcıbaşı Kupası Türkiye Şampiyonu ve diş teknisyeni televizyon dizileri sanatçısı. Mengen ilçesi Babahızır Köyünden. mengenarsiv.com hazırladığı yazıyı okuyucularımıza sunuyoruz ve yaşamından bazı fotoğrafları da yayınlıyoruz.

 

 

 

 

Zonguldak’ın Karaelmas Mahallesi Birlik Sokak kâgir bir evde 20 Ekim 1949 tarihinde bir oda bir mutfak tuvaleti dışarıda olan bir evde doğmuşum. Dört yaşıma kadar Zonguldak’ta yaşadım babamın rahatsızlığı nedeniyle Mengen Babahızır köyü Ahmatlar mahallesindeki 8 no’lu evimize gelmişiz. İlk yılları pek hatırlamıyorum ama zaman zaman şehirli çocuk olarak ürkek kavga sevmeyen biriydim. Köydeki arkadaşlar anızların üzerinde çıplak ayakla koşardı bense naylon delikli ayakkabılarımla zor yürürdüm. Ne elfegüdük ne mert ne cirit ne dokuztaş kuyu oyunu oynamazdım. Hatta merkebe bile binemezdim. Günler aylar yıl bile böyle geçti. Bu arada okul hayatı başladı iyi kötü her şeyi öğrenmeye başladım, hatta sığır gütmesini bile…1956’da okula herkes bez çantayla giderdi bense asker bavulu gibi kontrplak çantayla. Hep alay ederlerdi hatta bir gün arkadaşın biri taş attı çantanın üzerinde yumruk kadar delik açıldı. Okulumuzun öğretmeni Süleyman Sırrı eşi de Şirin yenge halen her öğretmenler gününde Bursa’yı arar öğretmenler gününü kutlarım. İlk yılımdı okulun bahçesinde teneffüste hoplar zıplar oynardık. O zamanlar kış hem erken gelir hem de uzun sürerdi. Hava soğuk bahçe karlı kartopu oynadık zil çaldı. Sınıfa girdik son gelenlerden bir öğrenci elinde beyaz bir havlu ile geldi. Hocaya verdi. Hoca bu havlu kimin diye sordu? Utandım söyleyemedim ama biliyordum benim havlumdu. Rahmetli anacığım üşütmesin diye sırtıma teri çekmesi için sürmüştü. Eve gidince anacığıma yalan söyledim kaybettim dedim. Malum fakirlik babaannem yani (NİNEM) kızar dedi tabi biraz haşladı anlayamadığım bir şey vardı damda 15 baş karasığır 2 manda 1 kömüş 1 malak 1 de merkep kaz tavuk hindi cabası ama şimdi olsa milyonlar eder. Fakat ninem Şirin yengeyle görüştüğü için durumu öğrenmiş bir şey demedi. Tekrar düşürünce Süleyman hocam havluyu sallayarak 82 Selahattin gel havlunu al dedi. Okula her sabah odun kozak ya da çırayla giderdik. Yolumuz ya acıelma bayırı ya da bokluk eteği olurdu. Babam köyün muhtarıydı evde pek durmazdı birazda yaramazdı. Bir gün okuldan geldim. Anacığım evin arkasında çift sürmüş daban çekiyor. Önlüğümü çıkarmadan çağırdı. Öküzlerin önünde yürü diye. Öküzler de Yavuzla tıygır manda birkaç defa döndükten sonra ayağım takıldı. Tezeklerin arasına düştüm. Mandalar boş kalınca süpralıp yürüdüler daban üstümden geçti. Anacığım gitti yavrum evine köyüne çiftine çubuğuna sayıp sövüyor bir taraftan da beni kucakladı sicim gibi ağlıyor ben kalkıp bir şeyim yok dedim tezeklerin arasında zarar görmemiştim garip anacığım Allah canını almasın aklımı aldın demez mi? Tabi bir şey olmadığına sevinmişti. O kış güle oynaya kar kış fırtına yağmur çamur derken ilkbahar ve yaz ekinler biçildi. Harman bitti buğday ambara saman samanlığa samanın içinde atladık zıpladık samanı sıkıştırdık. Kavsaraya bindik işler bitince ben Zonguldak’a döndüm.1957 ikinci sınıfa Karaelmas ilkokulunda başladım. Öğretmen Nusret hocaydı. Kızdı mı fena döverdi. Okula bir hafta gelmeyen bir arkadaş bir gün kömür atlarıyla şehir kovboyu gibi dörtnala okulun önünden geçti. Camdan hoca onu gördü arkadaşın okula geldiği ilk gün ellerini bir torba kömürü sokarak iyice kararttı sonra yüzünün her yerine sürdü kara tahtaya dikerek kömür hakkında derse başladı. Ama bütün sınıf gülmekten ders yapamıyordu ama ders boyunca siyah suratta beyaz dişleri ve bıcır bıcır gözleri hala aklımda. Bir daha yapmadı ama yıllar sonra istasyonda kömür vagonundan kömür çalarken bekçiler tarafından kaza geçirmiş vaziyette cesedi bulundu. Allah rahmet eylesin. Daha başka yaşam ve imkânları yaşadıktan sonra özlediğim mengene köyüme döndüm Çingen yerini, kavgalı çayırı, yadeşi, çokruğu, yaylayı, cevizli kül kömecini, cızlamayı somunu bazlamayı ismini sayamadığım okul arkadaşlarımı birde köyün oluğuna girmeyi kaç defa ısırganlandık ama yine de girdik. Sonra babamla Akbük’ün ormancı Ziya abi ecellerin namı değer deli Durmuş (hepsine Allah rahmet eylesin) beraber goca yara balığa gittik. Meğer bizim köyün plajı orasıymış. Akbük’ün Muharrem çok güzel çekel kullanırdı. Tabi yaz zevkli geçti ama ben 3.sınıf için Baba Hızır ilkokuluna başladım. Akşamları ders çalışırdık. Kız kardeşim Sema ile ninem (Samahat) ocağa odunları dayardı ve yansıyan ışığın yeterli olduğunu söyleyip gaz lambasını söndürürdü. Tuvalete idare ile (şinanay)giderdik. Kar öyle çoktu ki gazal kıymaya samanlığa tünel açıp gittim. Denk sepetini doldurdum çekerek dama getirdim. İş bitince doğru mahallenin çocuklarının yanına… Kayığa kızağa binerek ökseyle kalburla leğenle kıl tuzak hatta samanlıkta Pazar filesiyle kuş tutarak kışı geçirdik. Yine rençperlik başladı bağ bahçe ekin biçip toplamak anazutu ve diğreni kaldırmak benim için kuvvet gösterisiydi. Harmanda düveme biner sap oluncaya kadar dönerdim ama gözüm öküzlerin İsmiyıl(İsmail)’gilin harmana sap karıştırıp burnu kızıl yerdim. Sap arabasının okuna asılır merdivende zevk yapardık. Ama akşam evde aynı sofrada bazlamaçla oğmaç çorbasını yumurta altını ve kedi batmazı beraber yerdik. Sonra hemen çiçekliğe oturur sekize beş kala başlayan masalı dinlerdim. Sabah kalkar sofrada yine oğmaç çorbası gene oğmaç çorbası çay yok derdim. Ninem, “katrangilin çocukları soğan ekmek yiyorlar dua et.” derdi. Şimdi o oğmaç çorbasını soğan ekmeyi kaz yağlı cilemeyi bazlamacı öyle özlüyorum ki… Yılda birkaç ay yediğimiz beğenmediğimiz ufak bahçe domatesi şimdi sosyetenin masasında başköşede almaç dere yadeş çokluk bakırca açma köyaltı gönen köyü kirlik dağdibi küçük ören Kör Kazımın tarlası Sarıyer ve gara ağaçlık sığır güttüğüm arazi zaman zaman koca yarada iner. Bazen bacacının oluğuna kışlık güneyi yayla Orhanlar çukurca ve ağalar yaylasına da çıkardık hep yanımızda Hasanların avcı Mehmet kara taş olursa korkusuz olurduk. İsmail Durmuş Ali Yılmaz Eselerin bacacı Meryem abla deli Mehmet gilin metin çayırın Musa, Aynur abla yukarı evin Şükran Yenge, Dervişigilin Salih Amca, Niyazi abi katrangilin Şerif abla, Cemal, Celal Cancuk Yenge, cincile mantarının ocaklarının tek hâkimi. Aşağı aşçılardan Necati abi yukarı aşçılardan Veli abi, Emine abla, namı değer Kara Bayramoğlu Ali, Nebahat abla, Emine abla, Meryem bacı ama an zevklisi namı değer Karamınık lakabıyla Mustafa Karataş… Süper bir anlatıcıdır. Onu can kulağı ile dinlerdik. Savaş anılarını o zamanın sanki bal Mahmut’uydu. Salih amca da sus lan çocuk atıyosun.” diye kızdırırdı. Ama kızmazdı Çayırın Topal amca veli amca satılmış abi fakat aşçıların Nazuk ablanın ayva dibinde sığırları ekine girdi diye dövdüğünü hiç unutmuyorum. Kapıyı açık bırakmış hayvan anlamıyor napayım abla neyse ellerin dert görmesin en iyi revani döve döve olurmuş. Evet, İsmail ön abi senin de dövdüğünü unutmadım hepsi bizlerin iyiliği içinmiş. Deredeki hıyarlar için hakkını helal et. Kitir abla sende işe yarar olmuştum. Öğretmen Hıfzı Ecesti. Hatta 4 teker arabayla hem odun taşır hem binerdik. Bir gün kendi çizmem delindiği için okula babamın çizmeleriyle gittim. Ancak mahalleye girişte yolun kenarında mandaların yaptığı göl vardı. Ayazdan göl buz tutmuş. Okul arkadaşları hep birlikte üstüne çıktık tehlike yoktu. Ama donmadan önce suyun yüzeyinde traş fırçası kalmış ağaç tarafı azda olsa buzun üstünde bende üstüne bastım delik açıldı. Çizmemin burnunu sokup kanırttım. Buz çat diye yarılmaz mı? Olduğu gibi göle girdim. Yaramazlık işte doğru eve lağım faresi gibi… Okul iptal. Tabi o sezon şansım sudan açılmıştı. Sınıfların hepsi birden öğretmenimiz sinemaya alageyik filmine götürüyordu. Abdurahmanın değirmeninin karşısında bir tarafı yontulmuş bir kütük çayın üstünde köprü vazifesi görüyordu. Sırayla geçerken kız kardeşim Semanın başı döndü (suya battığı için)kendini çaya attı. Kardeş bu borumu bende peşinden… Neyse atlayınca onu kenarı doğru itmişim. Rahmetli Yılmaz Alpat önce kardeşimi elinden tutup çekti sonra beni çektiler. Belki de boğulmaktan kurtulmuştum. Oysa bu gün taksilerimizle üzerinden gelip geçtiğimiz köprüye kimin isminin konulması hususunda çelişki yaşıyorlar ben o köprüyü yapanlara emeği geçen herkese 7 ceddine Allah razı olsun diyorum ve sonsuz teşekkür ediyorum. Sinemaya gidemedik köye döndük değirmen bükünde bizi kurutup gönderdiler 2.durak Babahızır’da Hatice ve Behice ablalarda iyice ısınıp, kurunup eve gittik sanki fakirliğin yanında dostluklar samimiyet yardımlaşma daha da ön plandaymış. Dini bayramlarda mahallenin en üstteki evinde toplanılır kavgalısı dargını bayramlaşır her ev topluca gezilir sonra camiye cami önünde 80 haneden gelen helva bazlama gözleme karıştırılıp belki de düşman gibi gördüğün kavgalının ekmeğini helvasını yerdin. Namazı kılar açık arttırma bite sonra denilen dostlarla bayramlaşmaya gidilirdi.

Kurban bayramında mahalleler günlere ayrılır. Söz edilen mahallenin meydanında toplanılır ve mahkeme kurulur hâkim, savcı davalı davacı şikâyetler yapılır savunma alınır çeşitli cezalar verilir maddi manevi hatta oluğa ıslatma bile vardı. Mahkeme oturumu kapanır büyükler ayrı çocuklar ayrı sayılır ev sayısına göre eşit kura ile dağıtılır. Bu arada Hacerlerin Emin amcanın şapkası çok uğurluydu Değirmenbükü’nde ya kunduracının evine ya Muhammer abiye Akbük’te Kâtip Ahmet’in evine ya da ziya abiye Babahızır’da Muharrem efendinin evine Ahmatlar’da Dervişgile gölcükte çıracıya düşerdim. Öbür gün kimi kaşık çalmış kimi bıçak kimi ayakkabı saklamış kimi baston doğru, mahkemeye tabi çalma yok arkadaşları koymuş cebine ama itiraz yok cezayı ödeyeceksin. Nasıl yeni naylon ayakkabıları kazağı gömleği, pantolonu, yastığın altında yatardık. Bayramlar mı güzeldi yoksa biz mi özledik. Demek ki biz bize daha mutluyduk daha kanaatkârdık yavaş yavaş ilkbahar gelmeye başlar kırlarda menekşe, çiğdem, papatya… Ardından gelincikler açar. Her yer mis gibi kokar. Babaannemle Mengen’e pazara inerdik önce kunduracı Mehmet amcaya şekerci mahire babam var mı diye eşrefin kahvesine sarı Osman’a, Şaban onbaşının damadına yukarı pazarda kasaba kahveci eşrefin evine hanımıyla ninem sohbet ederler oradan çıkar pazarı görür doğru fırıncı Mehmet amcaya taze birkaç Pazar ekmeği yola koyulurduk. Serpeye gelince Samahat ninem çamların altında oturur bir sigara yakardı bana da bir salkım üzüm yeterli bir parça tayin helvası ve taze Pazar ekmeği 3 parmak ekmekle helvayı alır birde üzüm attım mı ağzıma sanki sarayda kuzu dolması olsa hiç gelir. Bizim Mengen diyarımız başkadır. Kanlıcayı yer yaran kedi kırışı ayıca sümüklüce mantarını köze attın mı -en kral et tatsız kalır. Cincileninn su böreği kızılcığın murabbasıyla nasıl yenir hani düğünlerin damat pilavı da vazgeçilmez bir tattır. Çayoba’da bir arkadaş bizim İsmail ile beni abisinin düğününe çağırdı. Gittik, içenleri oynayanları seyrettik. Damadın kardeşi olduğu için bizi de ağırladı. Birkaç kadeh kaçırmış içtik sabahta sabah bizde sabah ama uyumuşuz uyandığımızda çoktan sabah olmuştu içkinin tesiri hala vardı Çayoba’dan çıktık çokluğa doğru sallanarak yürüyüp Yadeş’te, Ağalar’dan bir sap arabası geldi önüne çıkıp binelim mi dedik aldılar bizim mahalleye sapa gidiyorlardı. Bindik ama az sonra yayıldık bacağımız kolumuz arabadan sarkar vaziyette düğün sarhoşları eve geldik kendimizi bayağı büyük deli kanlı görüyorduk. O yaz tatili yine hasat harman döver sığır gütmek meşhur plajımız koca yara gitmek kışa odun hazırlamak değirmene gidip buğday öğütmek değirmende o üst taşın dönerken çıkardığı ses hala kulaklarımda rahmetli Apdurrahman amca ocağa küle patates gömerdi. Bazlamacı da ısıttı mı diyeceksiniz ki boğazına ne kadar düşkün Mengenli ağzının tadını bilir her şeyde bir tavuğu da yer sahanda pişirilmiş 1 yumurtayla da. Okulun son yılı hem okul hem çift Çubuk, ananem, yengem, amcaoğlu Sabahattin, Sefa, Nejla, kardeşim Sema, en küçüğüm Riyakat, aynı evde 6 çocuk 2 gelin 1 nine kaynana hem de rahmetli keçeli gibi Osmanlı bir kadın akşamları misafirler gelirdi. Babam muhtar evine çay sohbet fincan yüzük oyunu oynarlardı 2 takım olurdu yenilen anlaşılırdı çünkü alınlarında fincanın arkasıyla tavaya sürüp iz olurdu “(esesine mesesine tütün koydum kesesine çırlıyık mırlıyık kapalı yüzük)” diyerek fincanları açmaya başlarlardı. Bakarlar saat geç olmuş ev sahibi hiç bakmıyor derler ya kül kömeci yada su böreği diğer odada pişmiştir tasla yoğurt kızılcık murabbası yada pestil ezilir boğaz içinde kavga başlardı keşki o günleri 1 defa daha yaşaya bilsem okul ağlar köyündeki sınavlarla son buldu. Bana hayat üniversitesi başladı babam İstanbul kuzey deniz saha komutanlığı harp okuluna müracaat etti ama maddiyat yetmedi iş başa düşmüştü kurstu dersti belge sertifika konservatuar yaşamı başlattı ama bir ayağımı Mengen’den hiç çekmedim. Her hafta 15 günde 1 gelim o güzel oksijeni soludum evlendim ilk defa eşim nedret hanımla köye geldik annem sevincinden 1 dakika durmuyor, su taşıyor, yemek hazırlıyor. nedret anne ben taşıyım suyu der mahallenin çeşmesine su almaya gider neyse kapları doldurup geldi baba ben çeşmeyi kapatamadım dedi babam yakaladı zayıf tarafı ne yaptın kızım şimdi bütün mahalle senin yüzünden su parası ödeyecek. Gelin kıpkırmızı kızardı utandı. Döndü çeşmeye rahmetli anacığım yok, kızım yok. Bizim suyumuz dağdan gelir, saat maat yok. Baban şaka yaptı şimdi arabamla aynacı mezarlığından aşağı dikilince gazete diye bağırdığımı, çaya düştüğümüzü, ıslak yürüdüğümüzü, 8 tane ceviz ekmek, haşlanmış yumurta, soğan, öğle yemeği, yıllar sonra, Hababam Sınıfı, tiyatro oyununu ekibimle beraber getirdim. Kendim de akil hocayı oynuyordum son olarak Hilal doğdu oyunuyla seyirciye bayağı gözyaşı döktürmüştüm imam olarak.

Bu yazıtımda ismi geçen geçmeyen hayatta olanlara sağlık selamet vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum ama yazıtı okuyunca o günleri hatırlayacak arkadaşlarım hepinizi özledim tekrar bir araya gelmek eski günleri yâd etmek dileği ile Mengen’de beni tanıyan tanımayan büyüklerimin ellerinden küçüklerin gözlerinden öper ortancalara deli kanlı selamı. Bu anıları Ogünleri sizlerle paylaşmamı sağladığı için sayın Hüseyin Varlık’a da çok teşekkür ederim…

 


 


KANAL D DE YAYINLANAN ÇEMBERİMDE GÜL OYA DİZİSİNDEN KENAN BAL (DİNÇER BEY)BEN (İSMET SEZGİN)

 

 


2006’DA DÜZCE’DE YARIŞMA SONRASI ÖZGE MİNE DİLEKÇİ VE KAMER GÜNAL ÖDÜLLERİMİZLE


2006’DA KANAL 7 İÇİN ÇEKİLEN ANKARA’DA YEDİM TAZE MEYVAYI TÜRKÜ FİLMİNDEN


BABAHIZIR KÖYÜNDE


BABAHIZIR KÖYÜNDE


BABAHIZIR KÖYÜNDE


ÇEMBERİMDE GÜL OYA DEMİREL’İ KARŞILAMA SAHNESİ


ÇOCUKLAR DUYMASIN DİZİSİNDEN HAVUÇ VE DUYGU İLEYİM


ÇOCUKLAR DUYMASINDA MÜSTEŞAR KEMAL VE ÇOCUKLARLAYIM


ÇOCUKLAR DUYMASINDAN


DEDE KORKUT FİLMİNDE AZERİ OYUNCU İLEYİM


DEDE KORKUT HİKAYELERİNDEN


DEDE KORKUT HİKAYELERİNDEN


EMNİYET MÜDÜRÜ ATİLLA ÇINAR VE BEN


MENGEN’DE HÜSEYİN VARLIK’I ZİYARETTE


MENGEN’DE HÜSEYİN VARLIK’I ZİYARETTE


MENGEN’DE HÜSEYİN VARLIK’I ZİYARETTE


MENGEN’DE HÜSEYİN VARLIK’I ZİYARETTE


MENGEN’DE HÜSEYİN VARLIK’I ZİYARETTE


MENGEN’DE HÜSEYİN VARLIK’I ZİYARETTE


REKLAM ÇEKİMİNDE ATA DEMİREL, NURİ ALÇO VE BEN. ÜÇ YILDIZLI KOMSERİM


REKLAM FİLMİNDE NURİ ALÇO TARZAN ÇETİN, SÜTÇÜ İLEYİM


REKLAM FİLMİNDE TARZAN ÇETİN İLE


TRT’DE YAYINLANAN DEDE KORKUT HİKAYELERİNİN ÇEKİM ARASI


TÜRKÜ FİLMİNDEN BİR SAHNE


TÜRKÜ FİLMİNİN ÇEKİM ARASI MOLADAYIZ


TÜRKÜ FİLMİNİN KAMERA ARKASI KAHVALTIDAYIZ


YAŞAMIMDAN KESİTLER


YAŞAMIMDAN KESİTLER

Yazan: mengenarsiv.com – Tarih: 6.03.2008 – Okunma Sayısı: 24560 Bu sayfayı yazdırmak için tıklayınız Bu içeriği arkadaşınıza gönderin

Yorum
Selahattin abibe bu gezel yazısı için teşekürü bi borç bilirim ellerine saglık baya güzel olmuş eskiler ne güzelmiş dememek mümkün degil taabi nerde o eski ortamlar nerde o eski samimeyietler anlattıkların zamanında bizler çocuktuk o günleri iyi hatırlıyorum o günler gerçekten çok güzeldi o bayramlarda ev gezmeleri çok güezelmiş allah bana kaç sene sonra o güzel günleri nasip etti taabi eskisi gibi degil o tat yok ama köydeki tanıdıklarla beraber olmayı onlarla yokardan aşaga dogru evleri geze geze gidip bayramlaşmak bi ayrı her zaman babamdan sonra örenek aldıgım nadir insnalardan biridir selaletin abim hürmet ve sevgiile ellerinden öpüyorum başarıların devamını dilerim
— erol karatas
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.