Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

MENGEN’İN BABAHIZIR KÖYÜ’NDE BİR GÜN – Yasin ŞEN

MENGEN’İN BABAHIZIR KÖYÜ’NDE BİR GÜN – Yasin ŞEN
08.12.2021
1.039
A+
A-

Mengen’in Babahızır Köyü’ndeyim. Köy sessiz. Pek kimseler yok. Koca köyde gördüğüm hepi topu dört kişi…

Köyün içinde geziyorum. Muhteşem bir güzellik. Karşıda yeşil bir alan gördüm. Sanırım köyün merası. Oraya doğru yürüyorum. Yol boyunca çocukluğum aklıma geliyor. Her yer ve her şey nasıl doğal, nasıl güzel! Harabeye dönmüş bir ev gördüm. Yıkıldı yıkılacak. Yoldan birkaç fotoğraf aldım. Yetmedi sağından solundan birkaç tane daha… Sonra evin birkaç metre yakınında durup diz çöküp uzun uzadıya düşündüm.

Evin temelinden koca koca ağaçlar büyümüş. Yanında belki odunluk olarak kullanılan bir yapı tamamen çökmüş. Evin çatısının bir tarafı da inmiş. Yakınında durmak bile tehlikeli. Onca hatıraya hürmeten durdum yakınında. O söyledi ben dinledim. Sonra evin hemen arkasında uzanan yeşil düzlüklere baktım. Bir çocuğun, hatta bir çocukluğun yurdu olabilirdi şu yeşil mesafeler. Kimsesiz ve sahipsiz. Sonra yukarıya doğru yürüdüm. O yeşil düzlüklerin üst kısmında iki büyük ceviz ağacı vardı. Ağaçta birkaç sincap yuva yapmış. Beni görünce sarmaşıkların arasında belirdiler. Bir tanesini iyice gördüm. Sonra biraz daha yürüdüm. Yeşil düzlüklerine dâhil olduğum evin yakınında, üstünden geçtiğim telden atlayarak yine yola dâhil oldum. Yol boyunca yapraklarını yerlere sermiş kocaman ceviz ağaçlarıyla karşılaştım yine. Yolun hemen alt tarafında sürülmüş bir tarla… Ve tarlanın bazı kısımlarında bizim köyde pancar dediğimiz kara pancar… Köyümdeyim sandım. Bir tabiat köşesi ruhuma ve hatıralarıma ancak bu kadar âşinâ olabilir!

Biraz daha yürüyünce beni merada otlayan sürünün köpekleri karşıladı… Kocaman dört adet köpek. Yavaş yavaş üzerime geliyorlar. Köpeklerden korkmam genelde. Fakat bunlardan biraz çekindim doğrusu. Elime bir sopa aldım. Üzerlerine gidip merada yürümeye başladım. Onlar da hafif geri çekildi. Ben kendi istikametime gidince daha fazla ilgilenmediler benimle.

Ben hâkim bir yerden köyün ve Baba Hızır Camii’nin birkaç fotoğrafını aldım. Sonra tekrar yola atlayıp köyün içine yürüdüm. Etrafta yine kimsecikler yok. Caminin hemen üst tarafında gasilhane olduğu yazan kocaman bir bina vardı. Önünde de oturacak yerler. Gayet güzeldi. Biraz oturup dinlendim. Baktım o sırada bir abla camiye doğru geliyor. Caminin önündeki mezarlıkta bir mezarın yanında dua ediyordu. Yakınına kadar gittim. Ziyaretini bitirdiğine kanaat getirince selam verip köy hakkında bilgi almak istediğimi söyledim. Ziyaret ettiği mezar ablanın babasınınmış. Mayıs ayında vefat etmiş. Bilahare vefat eden bu amcanın halk kültürü açısından bir zenginlik olduğunu, vefatının büyük bir kayıp olduğunu anlayacaktım.

Abla bana, biraz Baba Hızır’dan söz etti. Kendisinin İstanbul’un fethine gelen askerlerden biri olduğuna dâir bir rivayetten bahsetti. Burasının bir üst gibi kullanıldığını söyledi. Bir rivayet ise Baba Hızır’ın camiiye yapı malzemelerini getirmesiyle ilgiliydi. Benim asıl dikkatimi çeken ablanın anlattığı Baba Hızır’la ilgili iki yaşanmış olaydı. Birini bizzat kendi yaşamış. Şöyle: Abla on bir on iki yaşlarında. Babasıyla beraber camiye geliyor. Babası içeride namaz kılıyor. Kendisi de cami önündeki oturma yerlerinde oturuyor. Bir ses geliyor içeriden şangır şangır diye… Abla korkuyor. Babasına çağırıyor. Fakat adam namazda. Sesler devam edince hemen evine kaçıyor. Durumu evdekilere anlatıyor. Babası eve gelince durumu ona soruyorlar. Adam namaz sırasında yanına Baba Hızır’ın geldiğini, başını bile kaldıramadığını, selam verince gözleri ayak uçlarında olduğu hâlde arka arka çıktığını söylüyor.

Ablanın anlattıklarından birisi de çocuğu olmayan bir kadının ziyaretiyle ilgili. Bir kadın kocasıyla beraber burayı ziyaret ediyor. Caminin avlusunda oturan yaşlı bir amca buna “Gel ben seni içeriye götüreyim. Orada dua et.” anlamında şeyler söylüyor. Kadının önüne düşüyor. İçeriye giriyorlar. Türbeye giriyorlar. Merdivenlerden mezarın alt katına iniyorlar. Kadın duasını ediyor, niyetini söylüyor ve çıkıyor. Kadının çocuğu oluyor. Aradan zaman geçince kadın bu sefer çocuğu da alıp Baba Hızır hazretlerini ziyaret ediyor. Sorup soruşturuyor. Ortada ne o yaşlı amca var ne de alt kısmına merdivenle inilen bir mezarlık.

Bütün bunlar köylülerin Baba Hızır hazretlerine gönülden bağlanmasına yardımcı olmuş. Üzerine gidilirse daha bir sürü anlatının ortaya çıkacağı belli. Bu son anlatıdaki kadının gelip gitmesine ve anlattıklarına bana bunları nakleden abla bizzat şahit olmuş.

Caminin önündeki Şıh Veli türbesini sordum.  Yaşadığı yıllar için türbe üzerinde 1791-1884 yazıyordu. Nispeten yakın bir dönem. Bu camide imamlık yapan bir hoca olduğunu söyledi. Bir de köyün yukarı kısmında  orman içinde yağmur duasına çıkılan bir yer varmış. Sanırım orada da bir yatır gibi bir şey varmış. Adını sordum yatırın. Onunla ilgili abla bir şey diyemedi.

Babahızır Köyü, daha birçok zenginliği içerisinde barındırıyor. Diğer köylerimiz gibi burası da kapalı bir mücevher kutusu gibi. Sadece köy istedikçe onun derin ve saklı güzelliğini görmemiz mümkün olabilir.

YASİN ŞEN

Dörtdivan Çok Programlı Anadolu Lisesi

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.