Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

On beş yıl sonra iz bırakanlar vardır.

On beş yıl sonra iz bırakanlar vardır.
20.06.2014
670
A+
A-

İyi iz bırakanlar. Bende bu anlamda iz bırakanlara karşı bir sempati vardır her zaman. 2000‘li yıllardı. Hem dükkanımın müşterisi, hem bina olarak komşum, üstüne üstlük iyi bir fenerli, daha da ötesi sevilesi bir dost, kısacası çılgın bir Türk’tü benim için.

İmam Hatip Lise’sinde öğretmendi. Gözlüklü, her zaman elinde bir kitap bulunan, şiir tutkunu, içi içine sığmayan, yaşam dolu bir kardeşimdi. Galatasaraylı olmama rağmen onun Fenerbahçeliliğini hep sevmişimdir. İmam Hatip Lise’sindeki öğrencileri ile sahneye koyduğu “Miskinler Kahvesi” isimli oyuna gitmiş ve yıllar önce Bolunun Sesi gazetemizde köşeme konuk etmiştim kardeşimizin ve öğrencilerinin başarısını.
Bugün itiraz istemiyorum, hesaplar benden, araba senden diyerek öğleden sonramı kendisine ayırıp, ayıramayacağını sorması dün gibi aklımda. Dediğini yaptık. Üç dört saat beraber dert leştik. Meğerse askere gidiyormuş, vedaymış bizimkisi. Gönül yaralarından konuştuk. Zaten onunla beraber olmak, film gibi bir şeydi benim için. Sıkılmak yok. Şiiri sevmeme vesile olduğunun farkında mıydı bilmem.
Ve vedalaştık. Onu askere gönderdik öğretmen olarak. Ve gelişen teknoloji ile unuttuğumuz mektuplara özlemimizi onunla yazışarak giderdik. Ve bir kısmını da yine gazetemizde sizlerle yıllar önce paylaşmıştık. Ve ona elimden geldiğince posta ile gazetemizi göndermiştim. Arşivime bakarken mektuplarını buldum. Okudum. Okudum. İyi ki tanımışım onu mektubunun bir tanesine şöyle başlamış.
–Sevgili Sinan abi. Bu mektubu yazarken çok zorlanacağımın bilincindeyim. Zira bu mektubun muhattabı yalnızca sevdiğim bir ağabey değil, aynı zamanda Bolu Babıali’sininde hamiyetperver bir gazetecisidir ki Mevla şimdiden taksiratımı affeyliye… Bir diğerinde.
– Mektubunu aldım ve tabi ki pek sevindim. Hem birazda hicap ettim kendimden. Zira; kurmuş olduğun üslup ve kağıt düzenin; tedrisat-ı edebi almış bir öğretmene nasıl mektup yazılması gerektiğini pek sarihen gösteriyordu. Abi nedense Mengen’e tekrar döndüğümde her şeyi yerli yerinde görmek istiyor insan.. Oysa samimi bir dost ilişkisi kurduğum çoğu kız arkadaşım ya evlilik hasebiyle ya da tayin nedeniyle gitmişler Mengen’den. Belki de güzellikler tadında kalmalı diye; Tanrı hiçbir mutluluğu sürekli kılmamış. Ya da hep aynı tadı almak isteyişimiz yaşamdan beni veya bizi bu kadar tatminsiz kılan. Olsun! En azından yozlaşmanın ve çürümenin bu denli eşiğine geldiğimiz bir ülkede, ara sırada olsa; zamanlarından tasarruf edip birkaç kağıt ile arz-ı hal eden dostların olması da zannımca bir kazançtır. Buna mukabil olarak da kazandığın dostları kaybetmemek herhalde bir zorunluluk ve kabiliyet olsa gerek.
Bir keresinde mektubun cevabını geciktirdik. Faruk Nafiz’ in Sana çirkin dediler. Düşmanı oldum güzelin. Sana kafir dediler. Diş biledim hakka bile…. Sana çirkin demedim ben. Sana kafir demedim. Bence küfrün de, dinin gibi mukaddesti senin. Şimdi durup dururken bu firar niye… dizeleriyle sitem etmişti. İyide kim bu diyeceksiniz. Hüseyin Bülent Oskay. Bir ay oldu olmadı. Gecenin ilerleyen saatleri. Aslında hep uykuda olduğum saatler ama, uykunun hırçınlık edesi geldi uyanığım. Tv de joker adlı bilgi yarışmasını seyrediyorum.. Uçarak sütüdyoya gelen yarışmacıyı görünce doğruldum yerimden. Biraz gözlükler değişmiş, eh kendine iyi bakmış hali bu olmalı dedim, bizim çılgın Türk Bülent hocamız olmasın mı. Tamda kendisi. Heyecanlandım. Kilitlendim. Kilidim çözülünce Foto Varlık üstadımızı aradım. Türkiye’yi, seyircileri, sunucuyu çembere aldı. Her zaman ki gibi yaşam dolu, deli çocuk. 15 sene öncesine götürdü bizleri. Aldığı ikramiyenin çok fazlasını elde edecek kapasiteye sahip olan ama elli bin lirayı bile alırken olay yaratan deli çocuk. Seni bir gün bir yerlerde göreceğime kesinlikle emindim. Beni yanıltmadığın ve dostluğun için sağol. Bana çok şey katan mektuplarını da sakladığımı bil yeter.
Yüreğinizden sevgiler,yüzünüzden gülücükler eksik olmasın. Sevgiyle kalın.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.