Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

Otellerde Ruslar ve Almanlar neden geçinemez?

Otellerde Ruslar ve Almanlar neden geçinemez?
22.12.2014
779
A+
A-

Siz şimdi bu Ruslar ile Almanlar arasındaki gerginliğe tarihsel bir gerekçe aramaktasınızdır.

Yanlış..

Her yerde böyle değil ki durum…

Sadece Türkiye’ye gelenler arasında yaşanıyor bu kavga gürültü..

Otele giriş yapan Alman lobide ‘dobra uttra’ sözünü duyar duymaz topukluyor. Ya da, resepsiyona gelen Rus ‘ danke’ diyen bir Alman’ı gördüğü anda paralize oluyor.

İşte şimdi size bu gün gelinen noktanın derinlerini anlatacağım. Bu kavganın ardındaki tarihi gerçekleri açığa çıkartacağım.

Antalya’ya damga vuran karşılıklı tahammülsüzlüğün arka planını biliyorum.

Bugünlerin sorumlusu bundan yıllar önce bir otelde çalışan animasyon ekibi ve bu ekibe sahip olamayan o zamanki Genel Müdürdür.

İşin sakata varacağı o hafta Otelin yarı yarıya Rus ve Alman müşteri ile doldurulmasından belli idi. Bu işlerin erbabı, bir Otelde bu iki Milletin eşit sayıda olmaması gerektiğini bilir.

İlk kıvılcım, acemi bir animatörün, akşamın bir vaktinde yayına Kalinka parçasını koyması ile çakıldı.
O zamanlar Otellerde rakı gibi rakı, şarap gibi şarap, bira gibi bira servis edilirdi. Şimdiki gibi on bardak bira içenin ayakta kalması mümkün değildi.

İki duble rakı içen Almanlar ‘’ ne olacak bu Almanya’nın hali?’’ demeye başlardı.

Bir ufak deviren Rus öfke ile garsonlara sataşırdı; “ Ulan yetti sizin şu Baltacı mavralarınız. O gün Baltacı Katerina’yı öpmüş, bugün bu fiyatlarla da siz bizi …”

Animatörün Kalinka parçasını sete koymasıyla Kızılordu korosunun militarist sesi ortalığı kapladı.

‘’ Kaaalinka ka ka lin ka ka lin….’’

Restoranda demlenmekte olan bir grup yaşlı Alman ayağa fırladı.

– Burası Kızıl Meydan mı?

– Stalin tatile mi geldi?

– Kapatın şunu… Nereye geldik, Sibirya steplerinde miyiz?

Almanya’dan tatile gelmiş Türkler de vardı. Onlar da geri kalmadılar.

– Komünistler Moskova’ya…

– Milliyetçi Türkiye.

Animatör donup kalmıştı…

– Stalin kim ya? Burada ise bir özür anonsu yapalım bari. Gelsin o da Almanlar’dan özür dilesin, kapatalım şu işi…

Yanındakinin yorumu İspanyolvari idi…

– Boğa mı bunlar? Kızıl renge mi taktılar acep?

Genel Müdür zor yetişti. Hemen cd’yi çıkardı. Çare, ortalığın karışmasına sebep olsa da yine müzikte idi. Raftan kimsenin itiraz etmeyeceği bir klasik müzik cd’si koydu sete. Ortalık yatışır gibi oldu.

Birkaç gün sonra aynı animatör bu kez havuz başında görevli idi. Haftalık eğlence programında su topu maçları vardı. Ruslardan ve Almanlardan birer takım oluşturdu. Tarih ağlarını örüyordu.

Bu takım tertibini oluşturmak, Birinci dünya Savaşının başlamasına sebep olan suikastten beter bir provokasyondu.

Aylardan Temmuz. Güneş tepede, kalp rahatsızlığı, tansiyon problemi olanların celladı gibi dikiliyordu. Takımlar havuz başında yerlerini aldılar. Animatör tuhaf değişiklikler olduğunu bile fark edemedi. Her iki ekipte de zayıf, kara kuru olanlar çıkmış, yerlerine ızbandutlar, insan azmanları dahil olmuştu. İnsan bu değişikliklerden huylanır, merak etmez mi?

Havuzun her iki yakasına sıralanmış Rus ve Alman ekipleri aralarında homurdanarak konuşuyorlardı. Biraz olsun Almanca ve Rusça’dan anlayanlar kulak kabarttıklarında konuşmaların maç taktiğinden çok farklı olduğunu anlardı.

– Peter, şu sol baştakine bak. Sen de benim gördüğümü görüyor musun? Herif Reichtag’a kızıl bayrak çeken kızıl domuzun torunu gibi durmuyor mu?

– Aaaa ! Doğru Hans… Aynı yahu. O resme belki bin kez baktım. Haklısın.

– Tobias, bunlar Vatanımızın Doğusunu yıllarca sömüren neslin torunu değil mi?

– Dedem oralı ya benim. Bak iyi hatırlattın. Maçta bunu unutmayacağım.

– İgor, bak şu ortadaki sarı farenin gözler nerede?

– Nerede Yuri?

– Kör müsün? Deminden beri karının tangasına dikmiş gözlerini…

– Bak sağ baştaki de senin karının göğüslerine bakıyor, elleri de nerede? Gördün mü?

– Tamam. Sabırlı ol. Bunlara havuzda unutamayacakları bir ders vereceğiz.

– Canlarına okuyalım dostum.

Maç başladı.

Ama birkaç dakika içinde de sutopu dışında her şeye benzedi.

Top beşinci dakikada oyuncuların ellerinden çıktı…

Altı yedi yaşlarında bir çocuk top ile saydırmaca oynarken, oyuncular havuz içinde boks, karate, karakucak, taekvondo, ne kadar dövüş sporu var ise daldılar birbirlerine…
Ortada hakemlik yapmak için bulunan animatör suların içinde batıp çıkıyor, ağır abi havası ile giriştiği ayırma hamlelerini çoktan terk etmişe benziyordu. Bu badireyi şu ana kadar yediği sekiz-on yumruk, birkaç uçan tekme, üç beş kafa darbesi ile atlatabilirse mesleği bırakacak ve gözünün önünde uçuşmakta olan yıldızlara kadar kaçacaktı.

Alman ve Rus seyirciler de bu değişik maçın gönüllü antrenörlüğüne soyunmuştu. İki yakada dizilmiş, herkes kendi takımına taktik veriyordu.

– İgor mideye çalış…

– Vlad, arkanda..Çak yumruğu geriye doğru.

– Boris , sana koşuyor.Uçan tekme çıkaracak galiba. Çeneni koru…

– Tobias karaciğeri yokla…

– Peter, kaç suyun içine. Tokat atacak…

– Hans, Jurgen’e yardıma koşşş … İki Rus aralarına almışlar.

Yarım saat kadar süren maç havuz kenarına gelen üniformalı seyircilerin müdahelesi ile sona erdi.. Jandarma tarafları kurallara göre maç yapmadıkları için ayırdı.

Maç karakolda bitti.

Haberin kulaktan kulağa yayılanı tehlikelidir. Olay hiç ummadığınız boyutlara kadar abartılır.

Bambaşka bir içerik ortaya çıkar.

Bu maçtan sonra da öyle oldu.

Misafirliğe gidilen evlerde kalabalık gruplar kulaktan kulağa oynar.

En baştaki ‘’ Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ‘’ der.

En sondan şöyle duyulur;

‘’ Ölümle Kaydırak Oynanan Metruk Ev’’

Genel Müdür birkaç gün sonra Dünyanın değişik Ülkelerinde yaşayan dostlarından telefonlar aldı.

Almanya’dan arayan;

– Hasan, Antalya’yı Kızılordu işgal etmiş. Bizimkileri dövmüşler. Doğru mu? İşgal sürüyormuş ve Antalya Almanlara yasaklanmış.

Rusya’dan arayan;

– Hasan, Alman dazlaklar Antalya’da Türklerin evlerini kundaklıyorlarmış. Aman dostum çok üzüldük. Arada Ruslara’ da birkaç saldırı olmuş galiba?

Amerika’dan bir Ermeni arkadaşı arar;

– Hasan merhaba. Burada diaspora yine yalana dolana başladı. Antalya’da Türkler Rus ve Alman turistlere karşı soykırım girişiminde mi bulundular?

İngiltere’den bir sanatçı dostu;

– Hasan, çok üzüldüm. Antalya’da Rus ve Alman dazlaklar Türklere saldırmışlar. Bir Oteli de yakıp yıkmışlar galiba.

Bu maç Almanların ve Rusların toplumsal hafızasına kazındı. Kolay kolay da silinmez.

İşte bugün yaşananların perde arkasında olanlar bunlardır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.