Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

Tarladan zehir çıksa yiyormuşuz!

Tarladan zehir çıksa yiyormuşuz!
22.12.2014
521
A+
A-

Cumhuriyet gazetesinden Meltem Yılmaz’ın Çukurova’daki tarımsal ürün ve faaliyetleri mercek altına aldığı yazısını tüm okurlarımıza öneriyorum. Bu araştırma dosyasının ilk yazısında öne çıkan cümlelere bir bakın:

Zehir itirafları

Bu konuda konuştuğum kimi çiftçiler, meyve sebzede direnç kazanan böcekleri yok etmek için Bakanlık’ın izin vermediği zirai ilaçları kullandığını söylerken, kimileri de ilaçlamada 10 kata varan doz aşımına başvurduklarını itiraf etti.

İç pazar denetlenmiyor

Peki bu zehir kalıntıları, denetimlerde çıkmıyor mu? Hayır, çünkü en yetkili ağızlarca söylenene göre, sofralarımızdaki meyve sebzeye yönelik iç pazarda herhangi bir denetim yok, yalnızca ihraç ürünler kontrol ediliyor.

Analiz şirketlerini kim denetliyor?

Bir çiftçinin bu durumu, “analiz şirketleri sayemizde zengin oldu. Demem o ki analizler sahte” sözleriyle özetlemesi ise, bu vahim tabloyu gözler önüne sermeye yetiyor.

Programsız tarım, tarımı öldürüyor

(…) yanlarına gittiğimizde birçok çiftçi, tarla ve bahçesindeki ürünü sökmekle meşguldü. Çünkü Tarım Bakanlığı’nın kendilerine yol gösterecek bir pazar araştırması ve ekim programı hazırlamaması, (…)

Zararına satışlar

(…) burayı etkileyen bir başka mesele ise, üreticilerin artan girdiler karşısında ürünlerini maliyetlerin altında satması ve bu nedenle üretim yapamaz hale gelmeleri (…)

En az 30 yıldır bu zehirleri yiyormuşuz

Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Adli Toksikolog Doç. Dr. Nebile Dağlıoğlu: “Örneğin 1972’de ABD’de, 1980’li yıllarında ortasında ise bizde yasaklanan DDT tarım ilacının parçalanma ürünü olan DDE’yi 2006-2007’de bölgemizde çalışılan anne sütünde, 2009’da yaptığımız diğer bir çalışmada ise cilt altı yağ dokularında tespit ettik.”

Oda Başkanı da itiraf ediyor

Antalya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Vahap Tuncer: “Halihazırda, zararlı böceklere karşı sahada etkili bir ilaç yok. Üreticiler de, ürün kaybını önlemek için kendi imkanlarıyla bu gibi ruhsatsız ilaçlara ulaşıp ürünlerinde kullanıyorlar.”

Yazının tamamı için tıklayınız: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/84093/Bereketli_topraklarin_sonu_mu_.html

Yetkililer neden açıklama yapmıyor?

Bu çarpıcı yazı dizisi, olayı farklı yönleriyle ele alıp bizzat sorumluların görüşlerini barındırması açısından oldukça önemli. Yazı dizisinden de anlaşıldığı üzere, mağdur duruma getirilen çiftçi ve meslek profesyonelleri, artık devletten o kadar ümidi kesmiş ki, insan sağlığı için medeni bir ülkede korkunç sayılacak bu uygulamaları itiraf etmekten çekinmemişler. Hatta, yazı dizisini okuyunca göreceksiniz ki, bir tanesi “Ben bugün arasam Tarım İl Müdürlüğü’nü, desem ki bende ruhsatsız ilaç var gelin alın, inanın gelmezler bile. Anlayacağınız bu tarım konusu başıboş bir saha.” diyor.

Evet, Türkiye çiftçisi bile tarımın başıboş olduğuna inanmışken ilgili makamlar bizden kendilerine tam güvenmemizi bekleyebilirler mi? Ben tam güvenmiyorum ve devletin bu güveni bana sağlamak zorunda olduğunun altına çiziyor, bir vatandaş olarak bu en temel hak ve güvencemin bana sağlanmasını istiyorum.

Durum böyleyken, özellikle son yıllarda yapılan yayınlar ve bu gibi araştırmacı habercilik yazılarında olayın vahameti gözler önüne serilirken yetkililer sadece sözlerle güvence veriyor gibi. Türkiye’deki tarımın bu kadar denetimsiz olması, yurtdışına satılan malların denetlenip iç pazardaki insanların risk altında bırakılması nasıl izah olunmaktadır? Yıllardır aynı görevi sürdüren Tarım Bakanı bunca yıldır bu gibi kanayan yaralara çözüm bulmuştur da bizim mi haberimiz yoktur? Biz paralel evrende yaşıyoruz da onların konuştuğu esas Türkiye ayrı bir galaksi sisteminde midir? Ne zaman konuşsalar tek bir sorundan bahsettikleri, tek bir eksiklik itirafı ettikleri, bu yaralara bir merhem sürdükleri yok; varsa yoksa biz çok süperiz, onu bunu şunu yaptık, biz var ya biiiz, demek. Kardeşim, devlet yönetimine gelen adam siyaseti mümkünse sadece seçimlerde yapsın, Bakanlık koltukları parti propaganda araçları gibi kullanılmasın. Sen artık devletsin, bırak partileri şunu bunu. Biz sana görev tevdi ettik, emaneti en iyi şekilde taşıyacak, sıran geçtiğinde emaneti en iyi şekilde senden sonrakine teslim edeceksin.

Partili değil, haklarını alamamış vatandaşlarız biz, bunu anlayın!

Tarımın sorunu öyle çok ki, lütfen tarafsız uzmanların çalışmalarını da inceleyin ve korkunç tabloyu daha yakından görün. Garip olan, toplumumuzun sağlığını ve gelecek tüm nesillerin selametini ilgilendiren bu gibi konularda yetkililerin çözüm üretmemesidir. Bana 3. Köprü yapmadan önce, soframa gelen hıyarın zehirsiz olduğunun garantisini sunacaksın. Ben sağlıksız olduktan sonra köprünün bana ne faydası olacak? Devlet olmak böyle bir şey olsa gerek; kaynakları akıllıca ve öncelikli işlere göre kullanmak.

O görevi yapamayacak olanlar, boşuna koltuk işgal etmesin. Yetkili olmak demek rutin evraklar imzalayıp basına karşı “Her şey güzel, biz süperiz!” demek, eleştiri geldi mi “döver gibi” karşılık vermek demek değildir. Gerçek sorunlarımız var ve derhal gerçek çözümler istiyoruz. Soframızdaki gıdalara güvenmek istiyoruz. Her türlü eleştiriyi siyasi algılayan, tek düşündükleri kendi partileri olan yöneticiler, hiçbir uygar devlete yakışmaz. Her partinin önceliği devlet erkini geçici bir süre temsil ederek devlet kaynaklarını halkın yararına en iyi şekilde kullanmaktır. Bıktık bir sorunu eleştirirken parti muhabbeti duymaktan, hiçbir partili değilim ve hiçbir zaman olmadım kardeşim, şunu anla: BEN PARTİSİZ BİR VATANDAŞIM VE SENİN SAĞLAMAN GEREKEN HAKLARIM VAR! Onu da geçtim, partili olmak da en temel haklardan biridir ve olsaydım da sağlıkla ilgili en doğal haklarımdan vazgeçmezdim, hangi partiden olursam olayım sen bana hakkımı vermek zorundasın. Devlet bu demektir. Bunu sağlayamıyorsan ben bağımsızlığımızı ilan etme hakkına sahibim demektir. Zira, devlet felsefesindeki önkabullere göre, vatandaşlar çeşitli meşru haklarının kullanımını devlet sistemine devreder (silahlanma gibi) yahut iznine tabi olur (avlanma gibi), buna karşılık kendi bazı hak ve ihtiyaçlarının da devlet tarafından sağlanması güvencesini alır; bu yolla birey ve devlet arasında kendiliğinden bir anlaşma yapılmış kabul edilir. E sen şimdi benim hakkımı vermiyor, onu geçtim, bana açıklama bile yapmıyorsan bana cevap ver: Anlaşmayı fesih mi edeceğiz? Öyleyse, onu de de, ben de ona göre yoluma bakayım, kendi sorunlarımı kendim çözeyim, olsun mu? Görüyorsunuz işte, devletin vazifelerini yerine getirmemesinin sonucu felsefi olarak da kaçınılmaz olarak anarşiye varmaktadır. Bu sebeple devlet, parti marti edebiyatını yapacak kurum değil, vatandaşlarına bakacak kurumdur. Devletin ihmalleri katlana katlana bir noktadan sonra kaçınılmaz olarak anarşi yaratır. Amacınız bu mudur? Bu olmadığına göre neden işinizi yapmıyorsunuz?

Bakanlıklar şirketlerin saçma sapan ürünlerine onay verip halkın parasına kast edenlere yol verirken (aynı işi yapanlar ABD gibi ülkelerde cezalandırılır halbuki, örnek: asılsız zayıflama hapları), tarımı ve üretimi yeterince denetlemezken kimse sağlıktan ve sağlıklı yaşamdan bahsedemez.

Kendi halkının birincil sorunlarına karşı bu derece vurdumduymaz olmak için ne gerekiyor, merak ediyorum.

Tarımda, hizmet sektöründe, hasılı sağlığımızı ilgilendiren her hususta eksiksiz ve doğru düzgün çalışan etkili denetim mekanizmaları istiyoruz. Bunu bize veremiyorsanız da çıkıp delikanlı gibi itiraf edin, şu Çukurova’nın çiftçileri kadar yüreğiniz olsun en azından.

Artık biz bahane veya masal işitmek değil, en kısa sürede gerçekçi çözümleri duymak, görmek ve güvenceye alınmak istiyoruz.

Umarım böylesi olur.

http://www.bodytr.com/images/haberfoto/2014/10/bodytr-yazi.png

Fotoğraf: Bu yazıdaki fotoğraf(lar) DepositPhotos.com veya ShutterStock.com’dan temin edilmiştir. Zinde Türkiye Sağlıklı Yaşam ve Spor Dergisi, bodytr.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.