Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

DÜŞ-ünü-YORUM(Adil GÜRKAN)

25.05.2016
492
A+
A-

 Kriz Çok Şeyler Öğretti, daha da Öğretecek

Benim, yıllar önceden öngördüğüm kriz geldi, ekonomi politiğin görünmez yumruğu ile kroşeyi çaktı ve sektörü iki seksen yere uzattı.

Öngördüğüm iddiasını yaban atmayın.

İnanmayan 2007 yılında yazdığım şu satırları okusun;

Mesela, orta vadede, Türkiye’nin ana pazarını oluşturan ve milyonlarca turist gönderen ülkelerden birisinde yükselen bir milliyetçilik dalgası olsa. Devlet ve bütün kamu kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin yönlendirmesi ile insanlar ülke dışındaki tatil bölgelerini boykot etmeye başlasalar.  (http://kariyer.turizmgazetesi.com/articles/article.aspx?id=37609)

Herkes şaşkın. Herkes panikte. Herkes, senaristi, prodüktörü, aktörleri bizim dışımızdaki bu dehşet filmini endişe ve merakla izliyor.

Bu günden yarına bir çözüm var mı? Yok elbette. Geçmiş olsun. Bu yıl için tren kaçtı. Biz geleceğe bakalım. 2017’yi, 2018’i planlayalım.

Bu krizin felaket etkisi oldu, ama öğrettikleri de var.

Merak ediyorsanız –bana göre- öğrettiklerini sayayım.

Demek ki neymiş?

Turizm yatırımcısı ve profesyoneli biraz Jeopolitik bilmeli!

Dünyanın en ‘netameli’ coğrafyasında yaşıyoruz. Bu topraklarda, bilinen on binlerce yıllık tarihinde savaşsız, kavgasız biten bir yüzyıl hiç olmamış. Bu topraklar sanki kandan besleniyor ve hiçbir zaman da doymuyor.

Çevresi her daim patlamaya hazır bir saatli bomba gibi gergin olan bu topraklarda yaşıyorsanız, biraz jeopolitik bilmeli ve gelecek senaryoları üzerine çalışmalısınız. Ben bir çırpıda sayıvereyim aklıma gelen patlamaya hazır çıbanları;

Batı Trakya- Kafkaslar- Ermenistan- Kıbrıs- Ege

Biraz jeopolitik ile ilgilenenler ilk Körfez Savaşı ve Irak müdahalesinden sonra Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da uzun vadeli bir Haçlı Savaşının başladığını gördüler. Yaşananlar daha birkaç 10 yıl devam edecek bir alt üst oluşun ilk aşamasıdır. Kendisini Dünyanın egemeni sanan güçler Birinci Dünya Savaşından bu yana titizlikle olgunlaştırılan küresel planı adım adım devreye sokuyor.

Sınırlar yeniden belirlenecek. Enerji kaynaklarının ve enerji hatlarının paylaşımı sonuçlanacak. Tahtlar, ekonomik, politik saltanatlar devrilecek. Birkaç 10 yıl sonra Avrasya, Kuzey Afrika, Orta Doğu coğrafyasına ‘huzur’ gelecek.

İşte tam da bu nedenle jeopolitik ile ilgilenmelisiniz. Batı Avrupa’da bu saydığım coğrafya ile ilgili olarak korku temelinde bir negatif algının yükseldiğini anlayın artık. Kabul edin, Batıdan artık bize – uzun bir süre- ekmek yok.

Antalya, Dünya Turizminin Başkenti falan değilmiş

Dünya turizmini, pazarlardan insanları uçaklara doldurup havaalanında boşaltmak ve ardından otobüslerle otellere sevk etmek ve tatil sonu tekrar toplayıp uçaklarla ülkelerine göndermekten ibaret sananlar öyle düşünebilirler.

Dünya turizminin derinliğini ve insanlık için ifade ettiği manayı dikkate aldığınızda, Antalya Dünya Turizminin Başkenti cümlesi La Fontaine’den Masal hükmündedir. Kaldı ki, Turizmin Başkenti gibi bir tanımlama da tuhaf ve gereksizdir.  Ne yani, Dünya turizmi Antalya’dan mı yönetiliyor-du? Dünya turizminin baş aktörleri, karar alıcılar, trend belirleyiciler, herkes Antalya’yı mesken mi tutmuştu?

Yoksa, birkaç yıl boyunca hızla artan ziyaretçi sayılarına bakarak mı Antalya’yı Başkent ilan etmiştiniz? Önemli olan ziyaretçi sayılarındaki ani artışlar değil, bunu sürdürülebilir kılmaktır. Demek ki neymiş, tatilcilerin ve seyahat edenlerin bir ülkeye, bir kente sadakati diye bir durum söz konusu bile değilmiş.

Kaldı ki, Antalya’nın, bu olmayan sadakati bile hak edecek ve sürekli bir cazibe merkezi olmasını sağlayacak değerleri, ürünleri ve bir vitrini bile yokmuş. (Yoksa var mı sizce?)

Antalya gurmelere muhteşem lezzetler sunan bir gastronomi kenti midir?

Antalya, müzeleri her daim dolu, tarihi mirasını kucaklayarak koruyan bir tarih kenti midir?

Antalya, muhteşem mimarisi ile kalplere dokunan sıcacık mahallelerin toplamı mıdır? Yıkmadık, dökmedik hangi mahallesi kaldı?

Göçebeliğimizin ve kentliliği beceremediğimizin nişanesi olan tuhaf tuhaf binalarla ırzına geçilmedik koy, sahil kaldı mı?

Antalya konusu başlı başına bir analizi gerektiriyor, buna ileride tekrar geleceğiz.

Turizm, bir kelebekten bile daha hassasmış

Daha doğrusu, turist dediğimiz ve gerisini merak etmediğimiz iki ayaklı ve yürüyen döviz aslında çok hassasmış, o da bizim gibi kızar, küser, korkar ve severmiş.

Bu yıl, ana pazarlarda – özellikle Avrupa- Türkiye ile ilgili algının son derece negatif olması tercihlerin güvenli olarak kabul edilen ülkelere kaçmasındaki en güçlü nedendir.

Kabullenemiyoruz, içimize sinmiyor, ama Avrupa’da ortalama bir vatandaşın gözünde Türkiye artık bir terör ülkesidir. Hatta bazılarının gözünden bakıldığında bir iç savaş yaşandığı bile düşünülebilir. Bu noktada bizim verdiğimiz güvencenin hiçbir hükmü yoktur.

Bu noktaya birkaç haftada gelinmedi elbette.

Biraz derin düşününce, yaşanmakta olanların uzun zamandır üzerinde çalışılan bir planın parçası olması ihtimalini de dikkate almak gerekir. 2008’de patlayan ve Avrupa’yı hallaç pamuğu gibi atan küresel finans krizine kadar iz sürmek gerekir.

Kasaları boşalmış birkaç Avrupa ülkesinin neredeyse iflas etme aşamasına gelmiş olduğunu anımsamak gerekiyor. İspanya, Yunanistan, Portekiz gibi Akdeniz Ülkeleri maaş ödeyemez hale gelmişti.

İki yıldır üç ülke de hızla yükselen turizm hareketliliği sayesinde para basıyor. Yüzlerce milyar dolardan bahsediyoruz. Böylesine yüksek bir meblağın yön değiştirmesinin arkasında Avrupa’nın derin aklını aramak çok da yanlış olmasa gerek.

Avrupa derin aklının usta bir planlama ile Türkiye’yi kısa ve orta vadede gözde destinasyonların arasından sildirmiş olması benim aklıma yatan bir teori.

Evet! Turizm narin bir kelebek kadar hassastır. Akdeniz’e gelmekten korkan insanları rahatlatacak, onlara güven verecek bir mesajınız yoksa, geçmiş olsun. Dahası, Antalya bir moda, kültür, sanat, spor, aşk kenti de değil ki, bu disiplinlerin tutkunları her şeyi göre alarak ziyaretlerine devam etsinler.

Bir Paris, bir Londra, bir New York, bir Roma değilsiniz ki…

Hanutçuluk ve turisti kazıklamak çapulculukmuş

Turizm bölgelerinde mantar gibi bitiveren derme çatma barakalarda yeryüzünün bütün önde gelen markalarını sokak tezgahlarına boca etmek…

Tezgahların önünden geçen turiste alış veriş yapmadığı için dümdüz gitmek… Ailesi ile birlikte bakınarak gezen turisti kolundan kapıp, Greko-Romen stilde tezgahın başına ya da dükkanın içine çekiştirmek…

Asıl fiyatı 5-10 TL olan malı yüzlerce Liraya kakalamak için olmadık taklalar atmak…

Anadolu köylerinden – vakti zamanında- garip köylülere 50- 100 TL vererek topladığın el emeği, göz nuru halıları turiste on binlerce dolara satmak…

Çarşıda, otel dükkanlarında, hamamda para harcamayan turiste sadece bunun için ‘kalitesiz turist’ yaftasını yapıştırmak…

Otel çalışanları, dükkancılar, rehberler, çarşılardaki mağazaların elemanları bir olup para harcamayan turiste vebalı muamelesi yapmak… Hatta aşağılamak…

Otel hamamlarında her masaja gelen turist kadına potansiyel fahişe muamelesi yapmak…

Her genç ve güzel kadının seninle olmak için oraya geldiğini vehmetmek… Onun seninle çıkmaya mecbur olduğu gibi bir kabul ile hareket etmek ve adeta zulmedercesine baskı yapmak..

Üzmek..

Ayıp bir şeymiş..

Devam edeceğiz…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.