Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

Mengen’li Matematik Dehası: Hüseyin DEMİR ve Eserleri

Mengen’li Matematik Dehası: Hüseyin DEMİR ve Eserleri
12.01.2022
1.258
A+
A-

Mengen’li Matematik Dehası:Hüseyin DEMİR ve Eserleri   

 Mengen’li Matematik Dehası : Hüseyin DEMİR

Mengen’den yetişmiş simaları elimizden geldiğince tanımaya ve tanıtmaya devam ediyoruz. Bu yolda karşımıza çıkan yol arkadaşlarımızdan bir tanesi de ünlü matematik dehası Hüseyin DEMİR. Mengen doğumlu olan Hüseyin DEMİR’ in yaşam öyküsünü, Orta Doğu ve Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim üyesi Cem TEZER ’in rehberliğinde sitemizde parçalar halinde yayınlamaya karar verdik. Hüseyin DEMİR’ in hayat yolculuğunun, genç nesillere ilham kaynağı olmasını ümit ederek keyifli okumalar diliyoruz.

Hüseyin DEMİR: Hayatı ve Eserleri (Cem TEZER)

Matematik Dünyası okuyucularının yazı ve problemlerini zevkle takip ettiği büyük geometri ustası Hüseyin DEMİR, birkaç yıldır giriftleşerek seyreden kalp ve damar rahatsızlıkları neticesinde 4 Nisan 1995 Salı günü saat 15:00 civarında vefat etti.

Matematiğin ileri usullere hemen hemen hiç müracaat edilmeksizin yürütülen, bu yüzden de bilhassa akademik “silsile-i meratip” dışındaki matematikçilere cazip gelen bir sahası vardır ki bu mecradaki orijinal araştırmalar 100 yıla yakın bir zamandır American Mathematical Monthly, Mathesıs ,Mathematics Magazine , Delta ,Elemente der Mathematik, Cruz Mathematicorum, Mathematical Gazette gibi son derece yüksek vasıflı dergilerde neşredilmektedir. T. Motzkin, J.F.Rigby, P. Erdös, T. Otsuki gibi esasen “ileri” matematikle uğraşmakla beraber bu yönde de kalem denemeleri yapanlar olduğu gibi mesaisinin tamamını bu sahaya hasrederek devleşen R. Goormaghtigh, V .Thebault, R.Deaux, J. Don, L. Carlitz, L. Bankoff gibi bütün matematik camiasının alaka ve hayranlığını toplamış isimler de vardır. Hüseyin Demir 1943’ten beri yukarda zikredilen dergilerden ilk dördünde ve ayrıca bir “ileri” matematik dergisi olan Geometriae Dedicata’da basılan 100’den fazla problemi ve 7 zarif makalesiyle bu genrem dünya çapında simalarından biri olmuştur.

Türkiye’de ilk iki cumhuriyet nesline Talebe Mecmuası ve Fizik-Kimya-Matematik dergilerindeki yazılarıyla kendini tanıtan Hüseyin DEMİR, Ömrünün son yıllarında Matematik Dünyası’na yaptığı katkılarla bu derginin hayat kaynağını teşkil etmiştir.

Tercüme ve telif ettiği eserler bilhassa geometri sahasında Türk dilinde yazılmış en seçkin kaynaklar olmak vasfını hala muhafaza etmektedirler. Hüseyin DEMİR’in  kaleminden çıkmış metinler Türkçe’nin matematik dili olarak ne kadar dakik ve müessir olabileceğinin en güzel delilleridir.

Sessiz ve içine kapanık tabiatı onu asla benmerkezliliğe sürüklememiştir. “ Sevmek yetmez, sevdirmek gerekir ! Bilmek yetmez , öğretmek gerekir ! “ sözünü kendine rehber edinmiş , hayatına şekil veren tecessüsünü, matematik faaliyetini ilimden ziyade sanata yakın kılan bedii hassasiyetini daima aşılamaya, yaymaya çalışmıştır.

Bana onunla hayatının son yıllarında meslektaşı, öğrencisi ve mesai arkadaşı olarak yakın münasebet içinde bulunmak, beraberce problemler tanzim etmek, makaleler yazmak zevki ve şerefi nasib oldu. Bu zaman zarfında hayatını incelemeye ve bilhassa yurt dışında basılmış eserlerinin mümkün olduğu kadar eksiksiz bir derlemesini vücuda getimeye çalıştım. ( Hüseyin DEMİR’ in yurtdışı yayınlarının tıpkı basımları yerli ve yabancı matematikçilerin istifade edebileceği bir derleme olarak yayına hazırlanmaktadır.)Merhumun hayat hikayesini, kişiliği ve eserleri hakkındaki müşahadelerimi, yurt dışında basılmış eserlerinin bildiğim kadarıyla eksiksiz bir sıralamayla beraber Mtematik Dünyası okuyucularına sunarak, ömrünü ilim adamlığına has faziletlerin seçkin bir mümessili olarak tevazu ve mahfiyyet içinde geçirmiş bu büyük insanın hatırasına küçük bir hizmette bulunabildiğimi ümit ederim.

Hüseyin DEMİR, günümüzde Bolu’nun Mengen ilçesine bağlı bir bucak merkezi olan Pazarköy’de annesi Şerife ve babası Demircioğulları’ndan Mustafa’nın , ikincisi küçük yaşta ölen dört çocuğundan üçüncüsü olarak 1916 yılında dünyaya geldi. Pazarköy o günlerde, 70 küsur haneli nüfusu hanebaşına birkaç dönüm toprağı ekip biçerek en zaruri ihtiyaçlarını karşılayan ve erkeklerini “gurbetçi” çıkararak ancak geçinebilen fakir bir köydür. (Bu fakir muhitteki hayat şartlarını tasavvur etmek bugün pek kolay değil. Hüseyin DEMİR de üç yaşında ağır bir hastalık geçirmiş, bu yüzden koku alma hassasını tamamen kaybetmiş. Bu küçük özür bazen tuhaflıklara sebep olur, çevresindekileri eğlendirirdi. Bir soğuk algınlığı sırasında ıhlamur içmeye yanaşmayınca eline çay diye bir bardak ıhlamur verilmiş ; farkı anlayamadan içmiş. Bir defasında da eşinin kızartmak üzere dilimleyip suya yatırdığı patatesleri elma hoşafı zannederek yemiş.)

1882 doğumlu Demircioğlu Mustafa da askerliğini bitirdikten sonra bir süre İstanbul’da aşçılık yapar. Köyüne dönüp, evlenip yerleştikten uzun zaman sonra tekrar silah altına alınarak 1917’de Pazarköy’ den ayrılır ; dönmez, kendisinden haber alınamaz. Bu yaşlı askerin bir muharebede mi şehit düştüğü, bakımsızlıktan, hastalıktan mı öldüğü, yoksa köyüne birkaç saatlik yolda eşkıyaya, azınlık çetelerine kelle vererek binlerce bahtsız Türk askerinin kaderini mi paylaştığı bilinmiyor. Yıllarca kocasının cepheden dönmesini bekleyen Şerife, nihayet 1925’te adetlere uyarak  Mustafa’nın kardeşi Mehmet’le evlendirilir ; dokuz yaşındaki Hüseyin’i kardeşleriyle beraber akrabalara emanet ederek yeni kocasıyla birlikte İstanbul’a gider.

Bu arada Hüseyin, ilkokulda olağanüstü kabiliyetiyle dikkat çeken bir öğrencidir. İkinci sınıftan dördüncü sınıfa geçirilmiştir. Öğretmenleri Mustafa ve Nafiz Beyler onu “leyli meccani” yazılmak üzere İstanbul’a gitmeye teşvik ederler. Pazarköy’den Devrek’e yürüyerek, Deverek’ten Zonguldağa katır sırtında, Zonguldak’tan sabık başkente de tıknefes bir vapur marifetiyle varılır. Hüseyin denizi, treni, vapuru ilk defa görmektedir. Annesi ve üvey babasıyla güzel birkaç hafta geçirir. İlkokulu bitirmeden parasız yatılı yazılamayacağı anlaşılınca köyüne döner.

Köyünde, gelecek vadeden bir çocuk olarak sevecen bir dikkatin merkezidir. Sükunet ve saadetini zehirleyen tek acı anne hasretidir. Pazar kurulan her gün Pazar yerine inerek annesinden haber bekler. Nihayet elinde iki çocukla köye dönen annesini gene Pazar yerinde gözyaşlarıyla karşıladığı anı ömrünün sonuna kadar bütün canlılığıyla hatırlamıştır.

İlkokulu bitirince tekrar İstanbul’a gönderilir. Gerede’ye kadar at sırtında, Gerede’den Adapazarı’na bir kamyonunun kasasında, Adapazarı’ndan İstanbul’a da trenle ulaşır. Hüseyin, hala İstanbul’da çalışan üvey babasının yanında kalır ; o sırada “Harf İnkılabı” ile ortaya atılan yeni Türk Alfabesi’ni  birkaç günde öğrenir. Darüşşafaka giriş imtihanlarında yeni harfleri kullanır. İmtihanı ve müteakip kurayı (İmtihanı kazanan 100 öğrenci arasında kura çekilerek 50 tanesi kabul ediliyor. Bu garip, garipten de öte sapık uygulamadan Aziz Nesin’de Böyle Gelmiş, Böyle Gitmez adlı otobiyografik eserinde bahseder. Ortalama her dört yılda bir eldeki 100 öğrencinin en iyisini geri çevirip, en kötüsünü alan bu berbatlığı hangi beyinsiz sapığın ibda ettiğini bilmek isterdim.) kazanarak, Darüşşafaka’ya kabul edilir. O yıllarda Darüşşafaka’daki Fransızca ağırlıklı öğretim, ilkokul dört ve beşe tekabül eden iki hazırlık yılıyla başlamaktadır. Hüseyin ayrıca bir imtihan kazanarak sadece bir yıl hazırlık öğretimine tabi tutulacak öğrenciler arasına katılır.

Darüşşafaka’da geçirdiği yedi yıl boyunca daha ziyade fen derslerini sever. Ortaokul ikinci sınıfta Salih Zeki’nin Kamus’ı Riyaziyat’ının birinci cildini okur. Pisagor teoremiyle bu kitap vasıtasıyla tanışır. Derhal teoremin yepyeni ve çok zarif bir ispatını verir (3). O günden itibaren geometri hayatının merkezidir. Pisagor Teoreimi’ni  9-nokta çemberi. Simson doğrusu. Ceva ve Menelaus Teoremleri ve geometrinin daha yüzlerce incisi takip eder. Lisede devrin mümtaz matematikçilerinden olan öğretmenleri Hasan Fehmi ve Lütfü Atalık Betlerin hayranlığını kazanır. Hasan Fehmi ve Mehmet İzzet Beyler tarafından çıkarılan o günlerin gözde dergisi Talebe Mecmuası’ndan artık sık sık ismine rastlanmaktadır. 1935 yılında Darüşşafaka’dan mezun olur, giriş imtihanlarında büyük başarı kazanarak Yüksek Mühendis Mektebi’ne kabul edilir.( Sonradan ismi İstanbul  Teknik Üniversitesi olarak değiştirilen ilim ve öğretim dünyamızın bu güzide kuruluşu 1970lere kadar ayrı bir imtihanına sahipti. Bu giriş imtihanı sonradan hiç görülmeyen seviyedeki zarif ve ağır sorularıyla matematik ve fizik,kimya dallarında iddialı her gencin aşmaktan gurur duyacağı güzel ve köklü bir engeldi. Tabii ki bu imtihan on yıllarca Türkiye için yüz akı olan insanlar seçti. Bugün beşten bir çekmek kurnazlığından başka bir şey öğrenme fırsatı veremediğimiz gençlerimiz ne kadar üzülse azdır!) Birkaç ay sonra Almanya’da gemi mühendisliği ve Fransa’da maden mühendisliği tahsili için devlet burs imtihanlarını kazanır ;Fransa’ya gitmeye karar verir.(Bu sırada Hüseyin Demir, 20 Ekim 1935 nüfus sayımında vazifelidir. Sayımını yaptıkları arasında büyük şairimiz Nazım Hikmet de vardır.) Bu arada çıkan Soyadı Kanunu onu Demircioğulları’ndan Mustafa oğlu Hüseyin olmaktan çıkarıp Hüseyin Demir yapmıştır.

Hüseyin Demir 31 Mart 1936’da Fransa’ya ayak basar. St. Etienne’e  yerleşir. Fransızca iyi okuyup yazmakla beraber konuşamamaktadır. Fransızca’sını geliştirmek için dönemin sonuna kadar liseye devam eder. Fransa’da mühendislik tahsili için mutad bir hazırlık olan “mathematiques speciales” derslerine katılır. 1938’de giriş imtihanlarını kazanarak St. Etienne’deki Ecole Superieure de Mine’e kaydolur. Bu yıllarda Hüseyin Demir’in rahat ve mes’ut olduğunu  tahmin etmek güç değil. İktisadi buhran içindeki Fransa’da Türk lirası değerli ve burslar tatmin edicidir. Başarıyla devam ettiği tahsilinin yanısıra şoförlük ehliyeti alır, piyano öğrenmeye çalışır. (Hatta yolu Monte Carlo’ya düşmüş, yeşil çuha üzerinde dikkatli birkaç oyun da oynamış.)  Paris’te Palais de la Decouverte’i bir ziyaretinde π sayısının silindir şeklinde bir duvara hakkedilmiş ilk 701 hanesini defterine geçirir, 300 hanesini ezberler.

Bugün İkinci Dünya Savaşı olarak bildiğimiz facianın ilk günü sayılabilecek 1 Eylül 1939 tarihinde (Wehrmacht’ın Polonya’ya  girdği meşum gün) Hüseyin Demir Bordeaux’da tatildedir. Kargaşa içindeki Fransa’da yolculuk aniden adeta imkansız hale gelir. Hüseyin Demir büyük zorluklarla Paris’e ulaşır, oradan da St. Etienne’e geçer. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Fransa’daki Türk öğrencilerine, tahsillerine  Amerika’da devam etmeleri, aksi takdirde  memlekete dönmeleri talimatını verir. Hüseyin Demir Amerika’ya gitmeyi tercih eder. Uzun ve meşşakatli  bir bekleyişten sonra Marsilya’da vapura biner. Son anda çıkan resmi bir aksaklık yüzünden vapuru terketmeye mecbur edilir. Karayoluyla İtalya’ya gider Genova’dan başka bir vapurla Amerika’ya doğru yola çıkar.

Fransa’daki bu zahmetli son birkaç hafta içinde Hüseyin Demir talihsiz bir Rumen matematikçisi Lalesco’nun (Trajan Lalesco, integral deklemler sahasının büyük mütehassıslarından olduğu gibi çoğunluğu 19. Yüzyıl Alman  ve Fransız üstadları tarafından yaratılmış ileri üçgen dokusunu da en iyi bilenlerden birisiydi.Ne yazık ki genç yaşta öldü.) La Geometri edu Triangle adlı kitabına tesadüf eder ve bütün karışıklıklar  içinde günde 8-10 saatlik çalışmayla bu gerçekten latif kitabı adeta yutar. Bu küçük eser ustamızın hayatında tam bir dönüm noktası olmuştur ; o günden sonra ömrünün sonuna kadar Nagel, Gergonne, Feuerbach, Lemoine, Brocard, Spieker noktalarına, açı ve parça eşleniklerine( Conjugue isogonal,conjugue isotomique.) jonglörlerin yerçekimine meydan okuyan maharetiyle hükmedecektir.

15 Nisan 1940 günü New York’a ayak basan Hüseyin Demir( Yaşlı bir insanın hafızası ne kaprislidir! Merrhum, bir taraftan hayat hikayesi için en ehemmiyetli noktaları hatırlayamaz, diğer taraftan da Amerika’ya inerken ,ilk gördüğü şeyin uçakla gökyüzüne yazılmış bir Pepsi-Cola reklamı olduğunu söyleyerek beni şaşırtırdı.) orada tanıştığı bir Türk öğrencisinin yardımıyla kuzey eyaletlerinin birinde yabancı öğrencilere evinde oda kiralayan ve kiracılarına hususi İngilizce dersleri veren bir Amerikalı kadının evine yerleşir. Böylece biraz İngilizce öğrendikten sonra aynı yılın Eylül ayında New York’a döner ve Columbia Üniversitesi’nde derslere başlar. Eski Dünya’nın, beylik bir tabirle kan ve ateşe boğulduğu günlerde, Hüseyin Demir sakin ve verimli bir çalışma içindedir. 1944 yılında şeref kütüğüne girerek maden mühendisliği ve matematik dallarından birer “Master’s Degree”yle mezun olur. Bu yılın şeref kütüğünde onunla birlikte inşaat mühendisliği ve matematik dallarında yer alan diğer bir Türk öğrencisi de sonradan ileri gelen matematikçilerimizden olan Cengiz ULUÇAY’dır.

Hüseyin Demir’in tahsiline matematik dalında devam edeceği, iyi bir doktora yapacağıı ve çok başarılı olacağından kimse şüphe etmektedir.J.F.Ritt, E. Kasner, E.R. Lorch, P.A.Smith gibi hocaları onu bu yönde coşkunlukla teşvik etmektedirler. Ertesi dönemde Kasner’in yöneteceği bir seminerde Riemann- Roch Teoeremi hakkındaki son ve en mühim konuşmanın onun tarafından yapılması kararlaştırılmıştır. American Mathematical Monthly’de problemleri basılmaktadır. O günlere ait en güzel hatırası büyük(ve eksantrik!) matematikçi P. Erdös’le tanışıp ondan sonraları “Erdös-Mordell Eşitsizliği” olarak şöhret kazanan teoremi öğrenmesidir.(Yıllar sonra Hüseyin Demir bu teoremin bir genellemesini American Mathematical Monthly’ye çözümüyle birlikte problem olarak sunar. Problem basılır; büyük ilgi görür. Ne yazık ki dergiye gönderilen çok sayıda çözümün hepsi hatalıdır. Bu arada Hüseyin Demir’in çözümü de kaybolur. Bu suretle mutlaka kalan teorem ancak uzun süre sonra C.W. Dodge tarafından ispatlanır(2).

Tam her şeyin yolunda gider gibi göründüğü bu günler aslında onun hayatındaki merkezi trajediyi hazırlamaktadır. Hüseyin Demir bursunun uzatılması için müracaat ettiği öğrenci müfettişliğinden “mecburi hizmet”ini yapmak üzere memlekete dönmek talimatını alır. Bu bürokratik dar kafalılığının Hüseyin Demir’in sadece kendisine değil. Türkiye’ye verdiği tamiri imkansız zararı okuyucuların takdirine bırakıyorum.

Hüseyin Demir, 1945 yazında hala Alman denizaltılarının tehdidi altındaki okyanusu dev bir müttefik konvoyunu koruyan bir savaş gemisiyle gerçek Türkiye’ye döner. Zonguldak’ın Gelik ilçesi kömür ocaklarına ocak mühendisi olarak tayin edilir.(Az evvel acı bir dille tenkid ettiğimiz resmi makamlara bir noktayı teslim etmemiz gerekli. Gen. Cumhuriyet, imparatorluk Türkiyesi’nin Avrupalı kan emiciler elinde düştüğü hale düşmemek için büyük gayret gösteriyor,bu mücadelede bilhassa teknik adam açığımıza parmak basıyordu. Gerçekten de ihtiyaç büyüktü. Gelik havzasında Fransız  imtiyazları 1940’ta hitam bulmuş olmakla beraber, Hüseyin Demir Türkiye’ye geldiği zaman bu havzanın şefi M. Viroux adlı bir Fransız mühendistir. Olmak istediklerimizi Avrupa’nın bir eyaleti haline gelmeden olamayacağımızı iddia eden “yeni mandacılar” Avrupa’nın bizim için ne olduğunu hatırlamalıdırlar.) Altı ay sonra Kandillide’ki ocaklara alınır. Matematik çalışmalarına devam etmektedir. İççokgenler Üzerine Bir Etüd adlı mühim çalışması Fizik-Kimya-Matematik dergisinde basılır.1946 yılında askere gider. Ankara Yedeksubay Okulu’nda altı aylık temel eğitimden sonra, kıtada sadece altı ay geçirerek terhis edilir. Annesini yanına alarak Kandilli’ye döner. Emniyet mühendisliğine terfi eder. 1950 yılında uzun yıllar hasretiyle yaşadığı annesini kaybeder. 1951 de Münevver Çakır’la evlenir. 1954 yılında Alman sınırı yakınlarındaki maden ocaklarında((Tahminimce Molsheim civarı)”sulu dolgu”( Remblais hydrolique, Metindeki Türkçe tabir resmi tercümedir. Benim bir dahlim yoktur.) usulünü incelemek üzere teknik bir heyetle bir aylığına Fransa’ya gönderilir.

Çocukları Nafiz (1952), Nefise (1953) ve Nazmi (1955)’nin de doğumlarıyla beraber Hüseyin Demir, lojmanlardaki meslektaş aileleriyle ziyaretleşmeler, küçük potlarla poker ve sakin aile hayatı etrafında olağan bir müreffeh taşra mühendisi hayatına tamamen intibak etmiş gibidir. Halbuki görünüş aldatıcıdır.Bütün boş vaktini matematiğe hasretmektedir.

Orta DoğuTeknik Üniversitesi’nde Fen-Edebiyat Fakültesi dekanı olan Cengiz Uluçay, 1961 yılında Hüseyin Demir’e Matematik Bölümü’nde yardımcı profesörlük teklif eder. Akademik bir ilerleme ümidi bulunmamasına ve büyük maddi fedakarlıklar gerektirmesine rağmen, en nihayet sadece matematikle uğraşmasına fırsat veren bu teklifi Hüseyin Demir seve seve kabul eder. Ankara’ya taşınır ; Bahçelievler’de bir ev satın alarak yerleşir. Kurulalı henüz birkaç yıl olan ve günümüzdeki itibarlı mevkiinden daha çok uzak bulunan bu genç üniversitenin, küçük fakat kendisinden büyük hizmetler beklenen bu bölümünde Hüseyin Demir temel analiz ve geometri dersleri verir, ders notları ve ders kitapları yazar, problem ve makale üretimine devam eder. 1968 yılında sadece bir şekil meselesinin halli olmak üzere Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü mensuplarından Prof. Dr.Esat Egesoy’un danışmanlığı altında Simplekslere Dair adlı bir tez yazarak matematik doktoru olur.(Pek fazla ilmi değeri olmayan bu tezin bir nüshası elimdedir. Tez muhtevası ayrıca İngilizce bir makale olarak basılmıştır.)Matematik bölümüne sonradan katılan büyük matematikçimiz Cahit Arf, onun geometrici olarak vasıflarına hayranlık duymuş, hiç olmazsa doçent ünvanı alması için büyük gayret göstermiş, ne yazık ki bir netice alamamıştır. Hüseyin Demir çeyrek asırlık hizmetten sonra 1985 yılında yardımcı doçent ünvanıyla emekli olacaktır.

Emeklilik Hüseyin Demir’in hayatında güzel bir safhaydı. Ders verme mesuliyetinden kurtulmuş,bu satırların yazarıyla gençleştirici bir arkadaşlık ve verimli bir ilmi ortaklık kurmuştu. Kendini tamamen yapmaktan zevk aldığı işlere vermişti. Matematik Dünyası da onun için ayrı bir şevk kaynağıydı. Bu yıllarda, yani 70’in üzerindeyken, üç makale yazdı  düzinelerle problem tanzim etti. Tanınmış matematikçilerin, dergi editörlerinin sık sık mektup yazarak fikrine müracaat ettiği bir insandı.(Gözleri çok zayıfladığı için muhaberatıyla çoğu zaman ben uğraşırdım. Ona yazanlar arasında J.F. Rigby, D.S. Mitrinovic, D. Pedoe, J. Dou ve T. Otsuki’yi hatırlıyorum.)Tarih, edebiyat,felsefe gibi mevzular onu az ilgilendirmekle beraber.( Hüseyin Demir “Bunlara yöneltilmemişim!” diyerek bu eksiklikten esefle bahsederdi; Darüşşafaka’daki hocaları Hüseyin Siret ve Tahir Mevlevi’nin devrin mümtaz ekiplerinden olmakla birlikte  genç bir zihne yol göstericilik yapabilecek şahsiyetler olmadığından yakınırdı.) din hakkında bir kitapçık da yazdı. ( Le Bon Sens müellifi J. Meslier mesleğinde yarı felsefi bir tanrı tanımazlığı esas alarak dini bütün veçheleriyle batıl itikad ve hurafe hanesine yazan bu çalışma, Hüseyin Demir’le aramızdaki esaslı ihtilaflardan birisiydi.Buna rağmen itikad ve hurafe hanesine yazan bu çalışma Hüseyin Demir’le aramızdaki esaslı ihtilaflardan birisiydi. Buna rağmen metni okumamı ve fikrimi kendisine söylememi rica etmişti. Ben de hiç çekinmeden düşündüklerimi söylemiştim . Ehil olmadığı bir sahada yazdığı bu kitabın muhtevası da seviyesi de ilim adamı olarak bulunduğu mevki ile mütenasip değildi. Sık sık mütecavizleşmeye yüz tutan üslubu yüzünden kamu üzerinde aydınlatıcı değil ancak tahrik eici bir tesiri olabilirdi. Kendisine gelince, böyle bir kitap vasıtasıyla belki birkaç yarı aydından alkış alabilir. Hatta “sansayon”larla beslenen berbar şöhretlerden birisi olabilirdi : ama böyle şeyler onu ne zamandan beri alakadar ediyordu? Bu ağır tenkidleri büyük zarafetle dinlemiş, bunların dostluğumuzu rahnedar etmesine asla müsaade etmemişti.) Göğsünde büyük sıkıntılar ve bacaklarında aşırı güçsüzlük belirtileriyle son safhasına giren kalp hastalığı onu yataktan çıkamaz hale getirene kadar çalıştı. Son anına kadar zihni berrak ve şuuru açıktı. Hayat ve ölümle barış içinde aramızdan ayrıldı.

Kaynakça :

  • Demir, On Te Geometry of n- Dimesions and Extensions in E of Erdös-Mordell- Oppenheimer Inequalities, METU Journal Of Pure and Applied Mathematics, (1968).
  • W.Dodge , The Extended Erdös-Mordell Inequality, Crur Mathematicorum, 10,274-281(1984)
  • Ö.Özlük, A.Şahin & C. Tezer,Pisagor teoremi’nin çeşitli İspatları, Matematik Dünyası,1, sayı 3,6-(1991)

HÜSEYİN DEMİR’İN YURT DIŞI YAYINLARI

  • Advanced Problem 4102, American Mathematical Monthly, 50, 638 (1943).
  • Advanced Problem 4125, American Mathematical Monthly, 51, 252 (1944).
  • Advanced Problem 4134, American Mathematical Monthly, 51, 475 (1944).
  • Advanced Problem 4193, American Mathematical Monthly, 53, 160 (1946).
  • Advanced Problem 4215, American Mathematical Monthly, 53, 470 (1946).
  • Elemantary Problem 1134, American Mathematical Monthly,61,568(1954).
  • Elemantary Problem 1160, American Mathematical Monthly,62 182 (1955).
  • Proposal 208, Mathematics Magazine,28,27 (1954-1955)
  • Quickly 117, Mathematics Magazine,28,37 (1954-(1955)
  • Proposal 217, Mathematics Magazine,28,103(1954-1955 …

……………………………………………………………

KAYNAK: http://sertoz.bilkent.edu.tr/turk/HuseyinDemir.pdf

CEM TEZER

Haber:Sonat GÖKDEMİR

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.