SOKAKTAKİ ŞİİR – Selami ÖZKAN –
SOKAKTAKİ ŞİİR “Şiir, kanayan bir yaradan yükselen sessiz bir çığlıktır.” (Halil Cibran) Sanat, edebiyat estetik açıdan kendini yetiştirmiş, ruh dünyasını inceliklere açabilmiş kişilere hitap etmektedir. Hayatın hayhuyuna kulak asmadan güzellikleri keşfetmek, onu insanlara duyurmak sanatçıların asli vazifesi olmuştur. Özü itibariyle sanat soylu bir uğraştır ve bir seviyeyi işaret eder. Seviye tutturulamadığı zaman o asil uğraş aleladeleşir ve önemini kaybeder. Çağın buluşu olarak değerlendirilen sosyal medya, insanların edebiyata, şiire olan ilgilerini bir nebze de olsa artırdı. Ancak sınırlı karakterlerle etkileyici aforizmalar peşinde koşan gençlik estetik zevkin sınırlarına dahi ulaşamadı. “Yaz bir cümle, beğenisi çok gelsin.” sloganıyla hareket edenler, sözün bir ateş olduğunu fark edemediler. Kelimenin Arapça “Kelîm”den geldiğini onun da “Yaralayan” manasını taşıdığını belki de hesap gününde anlayacaklar. Sağa sola çiziktirilen üç beş dize ile edebiyatı, şiiri sözde sokağa indirgeyenler açıp bir Mehmet Akif okusunlar, Ahmet Mithat’ın eserlerine baksınlar. Sokağın, mahallenin kalbini nitelikli ürünlerde dinlesinler. İnsanların sevinçlerini, korkularını, yaşam mücadelelerini oradan takip etsinler. Osmanlı döneminde meşhur bir söz zikredilirmiş ulema arasında: “İlim Fatih’te oturur, Aksaray’a inmez.” diye. Bu sözü sanata, şiire uyarladığımız zaman durmamız gereken yeri görürüz. Mumdan gemilerle ateş denizlerini korkusuzca geçen şairlere de haksızlık etmemiş oluruz. Edebiyatın, şiirin sokaktaki insandan beslendiğini ama o insanları estetik bir düzey gözeterek anlattığını, bu düzeye erişemeyenlerin güzellikten paylarını alamayacağını kavrarız. Sözlerimizi E. Erbay’ın şu müthiş tespitiyle bitirelim: “Şiirin insanlık tarihi kadar kadim ve sarsılmaz bir saltanatı vardır. Bu saltanatın gönüllü işçileri, sözün pahasına karşılık hayata dair neye sahip iseler tamamını fedada tereddüde düşmeyen şairlerdir.”