Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

HUDEYBİYE BARIŞI -Tahsin AKDUMAN

29.03.2013
528
A+
A-

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine’ye hicret edeli 6 yıl olmuştu.


Bu süre içinde Mekke müşrikleriyle, Medine’de bulunan Müslümanlar arasında,  Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları olmuş, Mekke müşrikleri Medine’yi ele geçirmek, Hz. Muhammed’i (s.a.s) öldürmek, Müslümanlığı yok etmek için her çareye başvurmuşlardı. Bütün imkân ve güçlerini ortaya koydular fakat amaçlarına ulaşamadılar. Kureyşliler arasında İslamiyet hızla yayıldı. Müslümanların günden güne güçlenmelerine, sayılarının artmasına engel olamadılar. Ancak Medine dışındaki kabileler, Müslümanlığın ne olduğunu yeterince bilmiyorlardı. Kâbe’nin komşusu ve koruyucusu olduğu için saygı duydukları Kureyş kabilesi, kendi içlerinden çıktığı halde Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamberliğini kabul etmemiş, hatta onu yurdundan çıkarmışlardı.

Hicretin 6’ıncı yılı, Peygamberimiz, rüyasında Kâbe’yi ziyaret ettiklerini gördüğünü, yakında hep birlikte Mekke’ye gideceklerini ashabına müjdeledi. Müslümanların amacı savaş olmayıp, yalnızca Kâbe’yi ziyaret etmekti. Mekkeliler, Hz. Peygamberin Kâbe’yi ziyaret için yola çıktığını duyunca telâşlandılar. Müslümanları Mekke’ye sokmamağa karar verdiler. Kureyş’le görüşmek üzere Hz. Osman’ı Mekke’ye gönderdi. Hz. Osman, Ebû Süfyân ve diğer Kureyş ileri gelenleriyle görüştü. Hz. Osman’ın gecikmesi, Müslümanları telâşlandırdı. Öldürüleceğine dair söylentiler çıktı. Böyle bir ihtimâle karşı Peygamberimiz (s.a.s.) gereken tedbirleri aldı. Müslümanları Allah yolunda yapacakları savaşta, canlarını feda etmekten çekinmeyeceklerine dair, kendisine söz vermeye çağırdı. Hudeybiye’de bir ağacın altında, bütün Müslümanlar sırayla Peygamberimizin ellerini tutarak biat ettiler. Allah yolunda ölünceye kadar savaşmağa, düşmandan kaçmamaya “Rıdvan Biati” denilen yemin ile söz verdiler.

Kureyşlilerle uzun müzâkere ve tartışmalardan sonra on maddeye yakın şartı olan, on yıl savaşsız geçerli olacak “Hudeybiye Barışı” kabul edildi. Müslümanlar için en ağır maddeleri olan bu anlaşmada;” 1- Hac ziyareti ertesi yıl yapılacak.2- Mekkelilerden biri Müslümanlara sığınırsa, Müslüman bile olsa, geri verilecek; fakat Müslümanlardan Mekkelilere sığınan olursa, geri istenemeyecek. “ gibi kabul edilemez maddeler de bulunuyordu.

Müslümanlar anlaşma metninden son derece üzgündü. Büyük bir ümit ve heyecanla gelmişlerdi. Oysa şimdi Kâbe’yi ziyaret edemeden döneceklerdi. Hudeybiye Barışı’nın hemen bütün şartları, Müslümanların aleyhine görünüyordu. Fakat barışın Müslümanların yararına ve sonucun lehlerine olacağını Peygamberimiz biliyordu. Bu nedenle, barışı sağlamak için, aleyhlerinde görünen en ağır şartları kabul etmişti. Hudeybiye Barışı Aslında zaferdi. Dönüşte yolda “Fetih Suresi” indi, Cenab-ı Hakk Hudeybiye anlaşmasının Müslümanlar için zillet ve yenilgi değil, aksine zafer olduğunu bildiriyordu.

Gerçekten Hudeybiye anlaşması, Müslümanlığın Medine dışında yayılmasına bir başlangıç oldu. Mekkeliler o zamana kadar Müslümanlara, dağılıp yok olmağa mahkûm, derme-çatma bir topluluk gözü ile bakıyorlardı. Anlaşmadan sonra Müslümanlarla müşrikler arasında görüşme ve temaslar arttı. Hz. Peygamber (s.a.s) İslâm’ı serbestçe yaymağa başladı. Hudeybiye anlaşmasından Mekke’nin fethine kadar geçen 21 aylık devrede Müslüman olanların sayısı, İslâm’ın doğuşundan, Hudeybiye Barışına kadar geçen 19 yılda Müslüman olanların sayısından kat kat fazla oldu. Hayber’in ve Mekke’nin fethi gibi zaferler, Hudeybiye anlaşmasının sonucudur. Hudeybiye Barışı devam etti. Kureyşliler, iki yıl sonra ilk iki şartı kabul etmeyip Hudeybiye anlaşmasını bozduklarını bildirdiler. Daha önce fiilen bozdukları antlaşmayı, böylece resmen de bozmuş oldular.

Hz. Muhammed (s.a.s.),Mekke’nin kan dökülmeden fethedilmesini istiyordu. Kureyş savunma için hazırlık yapar da karşı koyarlarsa, kan dökülürdü. Bu yüzden hazırlıklar son derece gizli tutuldu. Mekke ile Medine arasındaki bütün yollar kesildi. İki taraf arasında sanki kuş uçmuyordu. Hz. Muhammed (s.a.s.), Hicretin 8’inci yılı, Ramazan’ın 10’uncu Pazartesi günü 10 bin kişilik muazzam bir ordu ile Medine’den çıktı. Sekiz yıl önce, yurdundan üç kişilik bir kafile ile nasıl ayrılmıştı, şimdi nasıl bir ihtişamla dönüyordu. Hz. Muhammed (s.a.s.) devesinin üstünde bütün bunları düşünüyor, mağrur bir fâtih gibi değil, son derece mütevazi bir halde, başı secde eder gibi, devenin boynuna yapışmış, dualarla Cenab-ı Hakk’ın sonsuz lütuflarına şükrederek ilerliyordu. Bütün birlikler, kan dökmeden Mekke’ye girdiler. Bu kesin ve muhteşem bir zaferdi.

Kâbe etrafında sayısız put vardı. Bunların en büyüğü Kâbe’nin üstüne konulmuştu. Diğerleri Kâbe’nin etrafına ve içine yerleştirilmişlerdi. Hz. Muhammed (s.a.s.) değnekle bunları itiyor, her birini “Hak geldi, bâtıl yok oldu, esasen bâtıl yok olmağa mahkûmdur.” Diyerek bizzat deviriyordu.

Bize insanlarımızın nefes alacağı, kardeşliğimizi hatırlayacağımız, acılarımızı unutacağımız barış günleri lazım. Bizim memleketimizin en zor şartlarda bile kardeşliğimizi kuvvetlendirecek çalışmalar yapacak manevi dinamiklerimiz var. Darbeler, baskılar ve çeşitli toplum mühendisliği metotları bizim manevi değerlerimizi yok edemedi, kuvvetlendirdi. Kalplerimizdeki putları yıkmaktan başlarsak biz de barışa katkıda bulunacağız. Şehit ve gazilerimize de bundan sonra kimsenin canının yanmaması için bu bir vatan, millet ve insanlık borcudur. Şanlı bin yıllık tarihi geçmişimizdeki 72 milletle kardeş olarak yaşadığımız medeniyet geçmişinde her ırktan insanlarımızı, her mezhepten Müslümanı ve hatta diğer din mensuplarının geçmiş toplumsal hayatları bizim örneğimizdir.

Bizim barış denilen sükûn günlerine ihtiyacımız var. Bu süreçte yanlış yolda olanların Hudeybiye barışında olduğu gibi birkaç seneye kadar ortalıkta izi bile kalmayacaktır.

Sonsuz selam ve sevgilerimle, hoşça kalınız…25.3.2013 …….

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR