Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

Bisikletli Gezgin Tuğba Can – Hesap Kitap İşleri

24.04.2021
599
A+
A-

Art of receiving

Bir botta uyandım bu sabah. İçerisi biraz dağınık, yerde kuru matlarımız. Ama tepemizde bütün gece yanan ısıtıcı. Aralıklarla ama çok yüksek tonda konuşan kurbağalar gecenin sesiydi. Gölün üzerinde, ilk defa suda uyudum bütün gece. Yeniden doğduğum günden beri geceleri düşünceleri uyutmayan bir insana dönüşmeye başladım. Çok olmadı ben doğalı, dört gün.
Dün bütün günü güzel insanlarla dolu dolu geçirdik. Daha önce hiç tanımadığımız insanlardan sevgi, saygı, özen, içtenlik, yine görüşme dilekleri, paylaşılan lokmalar… İşte bu yol hali. Planlamadan, hiç hayal bile etmeden karşına çıkan insanlar, sana sevgiyle bakan gözler, senden ilham alanlar. Kendime çokça sordum. Neden benim bir yeteneğim yok? Neden iyi resim yapmıyor ya da bir müzik aleti çalamıyorum? Bari sesim güzel olsaydı. E hadi o da olmadı en azından kulak olsaydı, ritim duygusu olsaydı. Evet dans etmeye bayılırım ama “kara düzen”. Müziğin ritminden bağımsız müzikte kendimi kaybederim ve hep “en çok da ben eğlenirim”. Hiç derin depresyona giren, uzun süre karanlığa hapsolan bir insan olmadım. Ama özellikle 2018’de bisikletli yolculuğum başladığından bu yana çokça “benim neden insanlara verecek bir şeyim yok?” diye dert edindim. Vermek hep almanın karşılığı gibidir ya. Yol boyunca o kadar çok aldım o kadar çok aldım ki verememenin derdi çöktü yüreğime. Vermeyi hep maddiyatla ilişkilendirdim. Bir yeteneğim olmalıydı eğer vereceğim şeyin özel bir şey olmasını istiyorsam. Benim yapabildiğim bir şeyi, el emeğimi insanlara vermeliydim acilen. Sonra bilecektim ki tüm aldıklarımı hak ettim. Hediye satın almayı ve vermeyi hiç bir zaman özümseyemedim, beceremedim artık ne denirse adına. Zaten yola düştüğümden beri de düzenli bir gelirim hiç olmadı. Almak ve vermek mevzusu bende hep bir dallandı, budaklandı, sarmaşık gibi zihnimi sardı da sardı.
Sonra gözümde sahneler belirdi. Engin, Masal ve Senem ile İzmir’de hikayeli tanışmamız, onlara açtığımız warmshowers uygulaması sonrasında sıkça misafir ettikleri dünya bisikletçileri ve zaten hayalleri olan bisiklet turuna işlerine bir yıl ara vererek çıkmış olmaları. Daha geçen haftalarda Köyceğiz’de “tesadüfen” tanıştığımız Özcan ve yol arkadaşı Hasret. Bisikletlerimizi görüp selam vermişti Özcan. O bize selam vermeden belki de sadece beş dakika önce şu cümleyi kurmuştum; “Bisikletle Tunceli’ye gidiyorum.” Özcan ise Dersimli’ydi ve eşiyle birlikte bisiklet turuna çıkmak için gönül kapısını açmış, ufak ufak hazırlıklara başlamıştı. Yani aslında tanışmamız tesadüf filan değildi. Sonraki haftalarda uzun turumun ikinci durağında tekrar tekrar buluşmamız, birlikte saatlerce konuşmamız, sımsıkı sarılmamız, gelecekte buluşma düşleri kurmamız da…
Başka başka insanlardan benzer cümleler geldi hatırıma. “Enerjini seviyorum. Etrafımda olduğun için mutluyum. Bana iyi hissettiriyorsun. Çok içten gülümsüyorsun. Hep gülümsüyorsun ne güzel.” 2020 Eylül sonlarıydı sanırım, dostum Ersin’i görmeye Dalyan’a gitmiştim. Kızı Piraye ile tanışıp bisiklet de bisiklet anlatıp durmuştum. Sonra Ersin’in çok yakın arkadaşı Onur ile de tur sohbeti etmiştik. Aradan altı ay geçti ve ben Dalyan’a bir ziyaret daha yaptım. Piraye bisikletçi olmuştu ve artık o bana heyecanla anlatıyordu. Sonra Onur geldi: “Beni hatırlıyor musun? Senden sonra nerelere kaç bisiklet turu yaptım biliyor musun? Bana ilham oldun.” dedi. Şimdi yazarken bile gözlerim doluyor. Ben hep insanlara verecek bir şey aramış, heybelerimi karıştırmış, kimi zaman bulabilmiş çoğu zaman bulamamıştım. Aldım ama veremedim diye derde düşmüştüm. Belki benim verebildiğim de buydu. Samimiyet, kocaman bir gülümseme, sıcacık bir sarılma, dinleme, birlikte kahkaha atma, bisiklet düşlerinin yapılabilir olduğunu gösterme, yüreklendirme. Birazcık uzun kaldığım yerlerdeki insanları birbirleriyle tanıştırır yeni dostluklara vesile olma, akıllarda güzel, “komik” kalma. Oyun ablası olduğum, ana dili İngilizce olan 4 yaşındaki arkadaşım Felix’e beni nasıl hatırlayacaksın dediğimde “komik, eğlenceli” demişti. Yazarken bile gülümsetti. Almayı bilmek, almaktan gücenmemek yeni yolumun öğretisi. Tam da 2 Nisan’da yola çıktığımda canım dostum Ezgi’nin bir kart seç dediğinde gelen karttaki gibi ; “Art of Receiving”; alma sanatı. Ne verdim ne aldım hesaplarını attım heybelerimin dışına, hafifledim ve yine düştüm yollara..

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.