Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

Tuğba Can Yazıyor – Delice

24.01.2021
769
A+
A-

Köşe yazarımız Tuğba Can’ın ikinci yazısını sizlerle buluşturuyoruz. Hatırlamak için Tuğba Can kimdir?

Tuğba Can Kimdir?
Merhabalar, Ben Tuğba. 32 yaşındayım. 2.5 Yıl önce 8 yıl çalıştığım işimden, Matematik Öğretmenliğinden istifa edip bisikletli bir yolculuğa çıktım. Ne kadar süreceğini, nerede biteceğini, hatta bitip bitmeyeceğini bile bilmediğim bir yolculuğa. Bisikletimle şimdiye kadar Türkiye, Brezilya, Uruguay, Arjantin ve Şili’de yaklaşık 16 bin km yol yaptım. Mayıs ayında pandemi sebebiyle Arjantin’den Türkiye’ye döndüm. Bisikletin değiştirdiği yeni ben ile birlikte son 5 aydır Fethiye’ye yakın bir köyde yaşıyorum. Umarım keyifli yazılar paylaşırım sizlerle. Sevgiyle..


Delice

On günlük bozkır bisiklet yolculuğumdan bu minik hikaye. Kahramanı ise Aliye ablam.

          Çorum’un Alacahöyük Köyü’nden Sosyal Bilgiler kitabımdan çıkar gibi çıkmıştım sabah. Arkamda el salladığım, vedalaştığım, yine görüşeceğimi ümit ettiğim insanlar. En beğendiğim köy olmuş, “burada yaşanır” dedirtmişti bana.

          Duygularımız, sevgi, aşk, nefret, öfke, değersizlik, hepsi ama hepsi bir zirve noktası görene kadar tırmanır sanki. Artar, ivme alır, sıçramalar yapar ve tepeyi gördükten sonra artık inişe geçer, süzülür… İşte tepe noktasına ulaşmıştı Alacahöyük’e vardığımda bir sebepten üzüntüm. Ören yerini öğlene kadar gezmiş bitirmiş ama bir ağacın gölgesine oturup yemek pişirecek dermanım kalmamıştı. Oturdum köy kahvesine. Bir tost ve bir çay. Bir çay daha. Bir tane daha lütfen. Gözyaşlarıma hakim olamıyor, çayımı içerken sessizce ağlıyordum. Onca insan kahvede, biri bile sözleri ve bakışları ile beni rahatsız etmemiş, kimsin, necisin, korkmuyor musun, bu bisiklet yerine arabayla gezsen olmuyor mu, paranın suyu nerden geliyor gibi envai çeşit soru sormamıştı. Doya doya yaşamıştım Alacahöyük’te, o kahvede bir duygumun tepe noktasını. Biraz da bu saygıdan sebep sevmiştim işte o köyü. Sonrasında ben konuştum insanlarla zaten. O insanlar bir buçuk yıl önce bir köpek, 12 yaşında bir kız çocuğu, bir kadın, bir erkek bisikletli, Kolombiyalı dostlarımızı da ağırlamış olan insanlarmış meğer. Ah şu bisiklet dünyası, öyle de küçük öyle de gerçek ki.

          Eyvah yine yükselen duygularım yazıyı ele geçirip rotadan çıkarmış. Hemen dönüyorum Aliye ablamla hikayeye:) Alacahöyük’ten Kırıkkale’nin Delice kasabasına yaklaşık 75 kilometrenin ardından ulaşmıştım. Daha ileriye gitmek istemediğimi biliyordum. O kasabada kalacaktım, ama nerde hiçbir fikrim yoktu. Bozkır yolculuğum boyunca ya köylerde muhtarları buldum ya da bir köy kahvesine oturup çay eşliğinde insanları dinledim bir süre, yardım istemeden önce. Ne konuşuyorlar, nasıl davranıyorlar… Sonra seçtim soru soracağım kişiyi ve başladım: “Ben bisikletimle dünyanın farklı yerlerinde bulundum son iki yıldır. Türkiye’yi de İstanbul’dan İskenderun’a pedalladım. Başıma hiç kötü bir şey gelmedi ve çok güzel insanlarla karşılaştım. Şimdi Sivas’tan Ankara’ya pedallıyorum. Pek çok insan Türkiye’nin bu bölgesini tek başıma geçmemin güvenli olmadığını söyledi. Ama ben Anadolu insanına güvenmeyi tercih ettim. Bu sayede belki az da olsa birilerinin fikrini de değiştirebileceğimi düşündüm . Bugün köyünüzde misafir olmak istiyorum. Çadırım var. Bana sadece korkmadan uyuyabileceğim, güvenli bir yer göstermenizi istiyorum.” Tabi tabi Anadolu insanı başkadır hocamlar, ama sen yine de dikkatli ollar, bizim bu köyden zarar gelmezler ya da az daha gitsen on kilometre ötede bilmem ne köyü var orada kalsanlar, illa da burda mı kalacaksınlar, napsak ki, seni nerde yatırsak ki şimdiler…

          Delice kasabasına vardığımda da karnım acıkmıştı. Çantamda ekmeğim vardı tazecik, bakkaldan helva alıp bir kahveye oturacaktım. Bakkalın önündeki 3 adam etrafa bakındığımı görünce sordular bir şeye ihtiyacım olup olmadığını, sorduklarına pişman olacaklarını bilmeden 🙂 Onlara da söyledim benzer şeyleri ve dedim ki “şu karşıdaki koca caminin bahçesinde uyusam güvenli olmaz mı?” Adamlardan biri o caminin imamıydı. Güvenli bulmadılar nedense! “Peki ya şu benzinlik” dedim. O da sinmedi içlerine. Verdiler kafa kafaya ne yapsak ne etsek diye. İçlerinden biri diğerine “Senin hanım vicdanlıdır. Sen bir gidip danışsan da sizin bahçede uyusa ya bu bisikletçi kız.” Hanıma haber verildi, hanımdan haber geldi “Gelsin bakalım o kız bir bahçeye de konuşayım.” İşte Aliye ablam beni mülakata böyle aldı. Bahçede kışlık domates kaynatıyordu odun ateşinde. Yorulmuşlardı, sıcaktı, iş hep çoktu. Ben kimdim? Niye arabayla gezmiyordum? Niye işimi bırakmıştım? İşe geri dönseydim ya! Annem babam bu bisiklet işine ne diyordu acaba? Korkmaz mıydım? Ta Ankara’ya Elmadağı’nı nasıl çıkacaktım ya? Nerelere gitmiştim? Ama insanın en iyisi yine bizim ülkedeydi öyle değil mi? Yemeklerin de! Muhabbetin tadı giderek değişmiş, ben helva ekmek yemeyi düşünürken taze kesilmiş erişte, bahçeden sebze kızartmaları, Delice kavunu… Bahçede çadır kurmama gerek yoktu, evde bir boş oda vardı, anahtarı da üstünde kilitler, korkmadan yatardım. Whatsapptan annemle görüntülü konuşuyordu Aliye ablam gecenin sonunda “inşallah tanışırız sizle de, biz Tuğba’yı pek sevdik.” Pekmezi çok meşhurmuş Aliye ablamın, istersem pekmez zamanı gelip öğrenebilirmişim ondan nasıl yapıldığını. Hayatlarımızı anlattık, dertlerini paylaştı benimle, hafiflemek istercesine. Yolda Michael Ende’nin Momo’suna dönüşüyordum yavaş yavaş. Anlatma telaşım gitmiş, hep dinler olmuştum. Aliye ablamı da sevgiyle dinledim.

          Ben ertesi sabah erkenden yola düştüm. Mis gibi azık koydu çantama Aliye ablam. “Bana gittiğin yerlerden fotoğraflar at. Arada haber et nerdesin, nasılsın.” dedi. Salgın sürecinde olmasak sımsıkı sarılacağım insanlarındandı bu turun Aliye ablam. Öyle zor ki benim gibi duygularını dokunarak ifade eden bir insanın  sevgisini, minnetini, kırgınlığını kelimelere  sığdırabilmesi. Bir aydan fazla oldu ve Aliye ablamla biz birbirimize onlarca mesaj, video, fotoğraf gönderdik. Benim yolda bisikletimle gönderdiğim her fotoğraftan sonra “Aferin kız sana. Seninle gurur duyuyorum. Allah seni korusun, hep iyilerle karşılaştırsın.” diye mesaj attı o bana. O vakitlerde bir damla gözyaşı akıttım mutluluktan. Emindim yolculuğum en az bir insanın fikrine, kalbine dokunmuş, minikte olsa bir şeyleri değiştirmiş, önyargıları kırmıştı.

Bu pekmez sezonu olmadı ama umarım bir dahaki pekmezi birlikte yaparız Aliye ablam.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.