Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mengen °C

(<)img src="https://placehold.it/120x600">
deneme kod arasında img'den önce ve en son (<)kapama işareti arasında boşluk olmayacak < img src="https://www.5banners.com/store/img/cms/00102.gif" >

Otlu mu Yamalar – Sinan Gökdemir

07.12.2020
1.089
A+
A-

Otlu mu Yamalar 1972 yılında üst ve zemin katı bitmemiş…

1972 yılında üst ve zemin katı bitmemiş evimize taşınıyoruz. Rahmetli dedem evden ayrılan babama bir inek ve iki yarım buğday verdi. Bir dam ve buğdaylar için ambar yaptırdı rahmetli babam. İneğin adı Yosma. Boynunda çan ile bizimle beraber o da taşındı. Sonra yavrusu karanfil oldu. Daha sonrası yok. Dam oldu odunluk. Değişime direnilmiyor. Hayat kendisi akıp gidiyor.

Sonra televizyon giriyor hayatımıza. Hem iyi, hem kötü. Komşuluklar, muhabbetler yavaş yavaş bitiyor. Değişim seksenlerde öyle bir hızlanıyor ki, bugün bu değişim girdabının içindeyiz. Kendi şarjımızın değil, telefonlarımızın şarjının bitmesi en büyük korkumuz, endişemiz oluveriyor. Hayatımızdan; balta, keser, küflü çiviler, avla, düven, dirgen yaba, karasaban, öküz, inek, tulumba, kuzine, çizleme, kara somun ve daha neler neler çıkıp gidiveriyor. Sığır güttüğümüz yolun üzerinde alıç ağaçlarından eser yok şimdi. Halbuki o alıç, bugün şifa olarak aranıyor. Hacıbeygilin o ekşi elmalarının fidanı dahi yok. Nuribeygilin  fındıkları, Manav Haydar’ın çilekleri, harman bostanın salatalıklarının kokusu dahi yok. Bir evde cacık yapılsa kokusu köçün (köy içi)’ den duyulurdu. Hıyarlar bile değişti günümüzde.

Dana, kuş, domuz gribi, aids derken gözleri görmeyen yarasadan korona, sağlık ekonomisi yaratan gözü dönmüşlerin yüzünden hayatımızı alt üst ediverdi. Milyonlarca ineğimizi, tavuğumuzu ithal ettirip, sağlıklı ürünlerimizi yok ettiler önce. Sonrası malum. Saman bile dışarıdan geliyor artık. Kendin eksen tohum hormonlu, dışarıdan. Bu vurdumduymazlığın bedelini çok ağır ödeyeceğiz, hem de çok ağır. Evde kal, yaşama sarıl diyoruz ya. Düşünmek için acayip fırsat aslında. Okumak için inanılmaz zaman.

Nalburcunun önünden geçiyorum. Bir delikanlı eline bir balta almış. Güneş gözlükleri ile baltayı inceliyor. Sanırsın balta profesörü. Tutuşundan eline ilk defa balta aldığı belli. Virüsten korkup şehirden köyüne kaçanlardan.  Ama kuyruk tava sapı gibi, dimdik. Kendiyle barışık değil. Ama olsun. Bu bile bir adım. Yıllardır uğramadığı baba evine bir çivi çakacak olması  Allah’ın bir lütfu belki. Bu tarafından bakarsak çok şeyi  hatırlattı bu korona aslında. Keşke olmasaydı, ama oldu. Köylerdeki ahşap evlerimizin bacası tütmeye başladı. Köy fırınları pasını atıyor. Otlar temizlendi. Beri yamadan, karşı yamaya da ‘oooo Kemal ağa otlumu yamalaa’ diye seslendiğimiz günleri de görürüz inşallah. Cevizden hor hor, kirenden sapan yapmak. Özlemişiz. Bir musibet bin nasihatten evladır inşallah.

Yüzünüzden gülücükler, yüreğinizden sevgiler eksik olmasın. Sevgiyle kalın.

Sinan Gökdemir – Bolununsesi

YORUMLAR

  1. Osman Bostancı dedi ki:

    Agzınıza sağlık içimden geçen duyguları kaleme almışsın kalemine sağlık teşekkürler

  2. Şahin dedi ki:

    58 senelik ömrü birkaç satıra sıgdırmışsın,,site nefes alıyorsan hayat bu kadar kısa, Kalemine yüregine saglık arkadaşım